16 Aralık 2010 Perşembe

itiraf ediyorum: çok çekiciyim-adeta bir mıknatıs gibi


Neden mi böyle dedim? Anlattığım olaydan sonra neden böyle dediğimi siz de anlıcaksınız.

Şimdi efendim bu kadar derdimin, üzüntümün, sıkıntımın vs en bok şeylerimin arasında yetmezmiş gibi dolandırıldım. Şimdi bu cümlemden sonra bazılarınız götünüzle güleceksiniz, bazılarınız oha lan nasıl falan diceksiniz biliyorum. Dolandırıldığımı söylediğim herkes bu gibi tepkileri verdi. Şahsen benim ilk tepkim Oha lan nasıl yani oldu daha sonra kendime götümle güldüm o derece.Neyse uzatmayalım olay şu şekilde gelişti.

Şimdi şu malum site "http://www.trendyol.com" bu kadar ünlü olmadan önce takip etmeye başlamıştım. Ne geliyor ne gidiyor efendime söyliyim sevdiğim şeyler var mı falan göz atıyodum. Siteyi de açıkçası çok beğenmiştim. Vay be markalar çok iyi ürünleri de güzel fiyarları da cillop gibi ben buna bi üye oluym da takılıyım muhabbeti yapmıştım. ( ağzıma sıçıyım ) Neyse efendim, ben sürekli online alışveriş yapan bi kişi olarak -malumunuz küçük şehirlerde her 3 kişiden 3ünün ayağında ve üstünde aynı şeyler olduğundan ve her istediğiniz ürünü bulamadığınızdan- bu tür sitelere fazla takılıyodum. Fazla da alışveriş yaptım. Aldığım ayakkabılar işte oyuncaklar sonracıma kıyafetler falan sorunsuz ve eksiksiz şekilde elime ulaştı. Kredi kartı sorunundan korkuyodum malum herkesin dediği gibi. İşte sen oraya kredi kartı numaranı şifreni giriyosun onlar görüyolar ya daha fazla alışveriş yaparlarsa olayı. Baktım bunda da sıkıntı yok hiç bi sorun çıkmıyor ben tabi tam gaz devam. Ne istersem kredi kartından cırt geçiriyorum.
Bi gün arkadaşıma gittim onun abisi de bu siteye takılıyomuş meğer. Nasıl işte hiç ürün aldın mı diye sordu ben de yok daha almadım ama bu aralar güzel ayakkabılar gelirse almayı düşünüyorum ama onun için sabah uyanmak gerek hemen bitiyor ürünler çok alan oluyor dedim. Ertesi gün Sabah 10,30da bi telefon. Önce uyku sersemliği açmıyım dedim baktım ısrarlı açtım. Arkadaşımın abisi "Kübra uyan siteye converseler gelmiş sen çok seversin hemen bak" falan dedi. Bana haber vermek için nasıl bi telaş yapmış ürünler bitmesin diye sesini duymalısınız. Tamam falan dedim geçiştirdim. Aklımda uyumak uyandıktan sonra bakmak vardı ama şeytan dedi ki şimdi ürünler biter dımdızlak hiçbi şey alamadan ortada kalırsın sonra ah kafam vah kafam ben ne halt ettim diye günlerce dövünürsün, sen en iyisi üşenme aç bak şu siteye. Şeytana uydum bi güzel açtım siteyi baktım çok güzel converseler var. Fiyatları 50-55 arası değişiyor. Oha dedim bi converse fiyatına iki converse alabiliyorum, bunu değerlendirmeliyim. İçimdeki alışveriş canavarı ortaya çıktı ve kredi kartımı hemen çıkardım. En güzelinden 2 tane converse seçtim ve hiç acımadan kredi kartımdan geçirdim. Sitede ürünlerin 3 gün sonra kargoya verileceği o 3 günden sonra da 2 hafta içinde gelebileceği yazıyodu. Yani o zamanlar kurban bayramının son gününe falan denk geliyor hatırladığım kadarıyla. İyi dedim o kadar ucuza aldım beklerim madem. Neyse efendim biz o 2 haftalık süreç içine girdik ama ne gelen var ne giden. Siteye 2 günde bir bakıyorum kargolanması bekleniyor yazıyor. Neyse artık kargonun son günü oldu ve o gün benim elime geçmesi lazım. Akşam dersane çıkışı eve geldim baktım hala kargo yok. Dedim bunda bi bokluk var hemen açtım maillerimi. Baktım siteden mail gelmiş. Mailde şöyle yazıyor: " Değerli üyemiz, stok hatasından dolayı bi aksaklık oluştu ve ürünlerinizi gönderemiyoruz. Paranız 10 iş günü içinde geri iade edilecek ve yaptığımız hatadan dolayı size 25 liralık hediye çeki veriyoruz. Anlayışınız için teşekkür ediyoruz. Trendyol." İlk okudum aşırı sinirlendim. Sen git en güzel converseleri al bilmem kaç hafta bekle, heveslen sonra gelmesin. Neyse dedim en azından param iade edilecek ve bedavadan çek vermişler. Ben bu hediye çekimi kullandım ve bi tane gömlek aldım bilmem kaç hafta sonra. Hediye çekini kullanırken bi aksaklık oluştu ben de sinirlendim ve mail attım. İşte siz kimi kandırıyosunuz ben hediye çekimi kullanamıyorum falan filan. Baya sinirlendim saydırdım. İki dakika sonra telefonum çaldı baktım 212'li bi numara. Hemen anladım siteden aradıklarını. Gayet sinirlenmiş bi şekilde EFENDİM dedim. Hanımefendi ben Trendyoldan arıyoruz şöyle bi şikayet yapmışsınız bunun nedeni şu falan nasıl tatlı dilli konuşuyor. Özür diledi durumu açıkladı ben de hediye çekimi kullandım gömlek de elime ulaştı gayet güzel. Neyse aradan yaklaşık bir ay geçti tabi ama ben ne de olsa parayı geri iade edecekler diye hiç ilgilenmiyorum kartıma falan bakmyorum. Aptal ben herkese çok güvenirim ya sanki Trendyolun sahibi babamın oğlu öyle bi güven var siteye karşı. Bi de aradılar ilgilendiler falan ya dedim bu sitenin gideri var arkadaş. 4 gün önce cumartesi günü Aysun'la eve geldik baktım masamın üstünde kredi kartının ekstresi duruyor. Önce babam bakmış oraya koymuş sonra da ben bakıyım dedim. Yaklaşık 100 liralık harcamalarımın hepsi ödenmiş gözüküyor. İçimden ay canım babacım falan derken ne göriyim! Orda kocaman bir 111 liralık borç duruyor! Üstelik taksidinin biri de babam tarafından ödenmiş. Geriye kalmış 90 küsür borç. Ellerim titremeye başladı tabi. Aysun aldı elimden ektreyi onu görür görmez oha kübra ödenmemiş bu falan demeye başladı. Direk girdim siteye mail attım. Hemen geri mail geldi ama belli otomatik bi mail. İşte hemen gereken yerlere bilgilendirilme yapılacaktır falan filan. Biraz daha bekliyim dedim 2 gün sonra tekrardan mail attım. Yine farklı bi şekilde otomatik maille geri döndüler.

İkinci mail attığım gece Can'la msnde konuşurken durumu ona anlattım. Tabi haliyle baya bi dalga geçtikten sonra http://www.sikayetvar.com/ sitesini gönderdi bana. Trendyolun başlığı altında 700 küsür şikayet var. Şikayetlere bakıyım dedim ulan herkes mi aynı dertten muzdarip olur. Kargom gelmedi paramı iade etmediler, efendim arıyorum açmıyolar sürekli hatta bekletiyolar, yasal yollara başvurucam falan bi yığın laf. Hepsine aynı şekilde otomatik maille geri dönülmüş. Ben tabi bunu gördükten sonra direk umudu kestim. Dedim öyle ya da böyle ödiceksin Kübra bu parayı. Sonra Can arkadışının başına da bi ara böyle bi olay geldiğini 350 liralık falan dolandırıldığını daha sonra ödeme yaptığı bankaya söylediğinde ona yardımcı olduklarını paranın 200 lirasına yakınını kurtardıklarını falan söyledi. Sen de git bi Akbankla konuş belki sana da yardımcı olurlar dedi. Mantıklı geldi ertesi gün düştüm banka yollarına. Adama dolandırıldım kelimesini kullanınca sağ dudağı hafif yukarı doğru çekti. Gül abicim gül rahat ol bozma keyfini ben de kendime gülüyorum zaten dicektim de iyi toparladı yine. Çekimi taksitli yaptığınız iyi olmuş geri kalan taksitler belki durdurulabilir ama biz bişey yapmıyoruz siz alttaki bankanın telefonunudan müşteri hizmetlerini arayın onlar size yardımcı olur dedi. Hemen indim aşağı aradım müşteri hizmetlerini. Kadına olayı zar zor anlattım çünkü telefonda birbirimizi anlatmakta bi hayli güçlük çekiyoduk. Kadın şöyle dedi " Hanfendi tamam dolandırılmış olabilirsiniz ama biz bundan nasıl emin olacaz ki ? Sakın yanlış anlamayın ama siz belki 110 liralık alışveriş yapmışsınızdır daha sonra parasını ödemek istememişsinizdir dolandırıldım diyosunuzdur." dedi. Ben de hak verdim açıkçası nasıl güvenebilirler ki sonuçta. Dedim geri kalan taksitleri durdurma ihtimalimiz yok mu ? Malesef bizim öyle bi yetikimiz yok dedi sevgili baağyan. Ama isterseniz kredi kartınızı kapatabiliriz dedi. Ben de nasıl yani eğer kapatırsam parayı ödemicek miyim diye sordum hayır dedi. Alla alla nasıl yani kapatırsam parayı ödemicek miyim diye sordum tekrardan o da tekrardan hayır dedi. Kapatmamı ister misiniz dedi ben de şimdilik dursun teşekkür ederim dedim ve kapattım telefonu. Şimdi orda şaşırmamın nedeni şu: Adam gider bilmem kaç milyarlık alışveriş yapar daha sonra ödemek istemez katını kapatır yatar aşşaa. Olur mu öyle şey yahu.

Yarın tekrardan bankanın yolunu tutup bu olayı bi araştırmam lazım. Neyse ki öyle büyük meblağlık bi alışveriş yapmadım da bununla yırttım. Benim gibi olup fazla paralar ödemek zorunda olanların yerinde olmak istemezdim şahsen. Benim gibi günde 10 kişiye yapsalar 1 milyar cillop gibi para. Vay anasını be insanlar nasıl zengin oluyor görüyor musunuz. Benim gibi salaklar yüzünden kıhkıh.

Başlığıma da bu nedenle mıknatıs gibiyim dedim. Nerde kötü olay var çok pis çekerim abi. Çok pis.

15 Aralık 2010 Çarşamba

ölümden sonra hayat var gördüm-kaç kere öldüm



Karamsar olduğumu kimse söyleyemez, öyle değilim çünkü. Hayat bazılarına iyisini ya da en iyisini sunuyoken benim polyanna rolünü üstlenmemi kimse bekleyemez-beklenmemeli. Ben gerçekten savaşıyorum -hem içinde fırtınalar kopan kendimle hem başkalarına karşı onlar gibi olmaya çalışan kendimle-

Onlarca, yüzlerce insan olabilmeyi öğrenmem çok da fazla zamanımı almadı. Beş yıl önce Kasım ayında hayat mutluluk saçan ellerini üstümden çektiğinde nerde hangi insan olacağıma karar vermeye başlamıştım bile. Tabi ki fazla zamanımı almadı çünkü hayat kötü ellerini bi daha üstümden çekmediği için emekleme dönemini bi çırpıda atladım ve -ilk başlarda sendelesem de- yürümeyi çabuk öğrendim. Yaşadıklarımın yaşımla ters orantılı olduğunu düşünsem bile yaşım küçük diye yaşadıklarımın da hafif olacağını kim söyledi ki zaten? Olmaz dediğim olaylar başıma gelince, hikaye dediğim şeyleri bizzat yaşayınca at gözlüklerimi de bi güzel çıkardım yerinden.

Hayat mutluluk saçan ellerini dolaylı olarak dokundursa bile güldüm-gülebildiğim kadar elimden geldiği kadar güldüm- Öyle zamanlar oldu ki gülmeyi gerçekten unutmaktan korktum. Bi daha gülemiceğimden korktum. Korku insanın aklına her türlü şeyi getirir ya hani onları düşününce daha da korktum.

Okulda bi öğrencinin yapması gerekenleri yapıyodum. Daha doğrusu benim okulda yapmam gerekeni yapıyodum. Herkes nasılsa ben de öyleydim. 'Görünen ben' öyleydim. Üzgün olmak, ağlamak hiçbir işime yaramıcaktı. Sınıftaki meraklılar -belki gerçekten bikaç ilgilenen- başımda toplanacak ben bi yandan ağlayıp bi yandan neden öyle olduğumu anlattıktan sonra sıradan tesellilerle yavaş yavaş yanımdan ayrılacak ve unutacaklardı ne de olsa. Ben yaşadıklarımı onlara anlatmakla daha da yıpranıcam belki hiçbir zaman anlayamıcakları için daha da üzülecektim.

Hastanelerde beni çok farklı bir 'ben' bekliyodu tabi. Hayatlarını oğullarının iyileşmesine adamış bi anne babanın, diğer çocuklarının gözlerinin önünde eriyip bitmesiyle tutunacak dallarının kalmıcak olması gerçeği gözyaşlarımı içime akıtmayı öğretti haliyle. Abim hastalandığı günden itibaren en yakınlarımızın teker teker çekip gitmesi annem ve babam için çok ağır olduğundan benden medet umdular. Düşene bi tekme daha vuran eski akrabalarım, eski aile dostlarımızsa yaptıkları normal bişeymiş gibi hayatlarına devam etti. Bizim dört duvar arasında yaşadıklarımızı kimse bilmedi. Zaten son beş yılımızın yarısını hastane duvarları arasında geçirdiğimiz için ev kavramımız da kalmadı. Kalbimizi hastanede bırakıp evimize gidiyoduk. Yediğimiz yemekten zevk alamıyoduk. Sofra muhabbetlerimiz bitmişti. Ne konuşasımız ne de başka bişey yapasımız geliyodu. Herkes bi odaya çekilir bazen sessizce otururdu. Annemin ağladığını duyardım genelde. Babam öylece oturup düşünürdü. Derin iç çekişlerini duyardım arada. Ağlayamadığı için ona daha çok üzülürdüm. Sonra birbirimize ne kadar benzediğimizi bi kez daha farkederdim. Gerçi ben ağlayamadığım için değil ağlamamam gerektiği için ağlayamazdım. Banyoda hıçkırık seslerimi duymasınlar diye musluğu açar öyle ağlardım. Kendimi zorla sakinleştirip yüzümün kızarıklığı geçince çıkardım dışarı. Gözlerinin içine bakamazdım. Ağlamaktan korkardım. Güçlü olmak denen şey o kadar zor ki.

Bazen benim içime kapandığımı düşünmesinler ya da psikolojimin bozulacağını düşünmesinler diye hiçbi şeyi takmıyomuş gibi yapardım. Sanki hayat gayet normal devam ediyor gibi. Saçma sapan şeyler anlatırdım sırf iyi olduğumu anlasınlar diye. Ben iyiyim siz beni düşünmeyin diyemedim hiç. Derken sesimin titremesinden, gözlerimin dolmasından ve söylediklerimin yalan olduğunun anlaşılmasından korkuyorum.

Bi abi-kardeş gördüğümde o kadar kıskanıyorum ki. Birbirlerinin kıymetini bilmedikleri için de bi o kadar kızıyorum. Belki de hiçbi zaman abimle öyle olamıcağımız düşüncesi beni deli ediyo.

Küçükken geceleri odamın penceresinden gözüken caminin yeşil ışığından korkar, uyuyamazdım. Abimin nefeslerini dinler uyduğunu anlayınca biraz kızacağından korkarak seslenirdim.
-Abiii
+Efendim ( Seslendiğimde hemen uyanırdı)
-Yanına geliyim mi korkuyorum da
+Gel
Yanındayken o kadar güvende hissederdim ki kendimi.Artık yanındayken her türlü kötü şeyi aklımdan geçirmem çok acı veriyo. Abinden, canından en kötü şeyleri yapmasını beklemek öyle acıtıyo ki içimi.

Hayat geri gelir mi?

Can Yücel'den

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
.
Bir tek yaşanılarak öğrenilirmiş hayat; okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.
.
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım.
.
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.
.
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım.
.
Fakat hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım.
.
"Sana ihtiyacı var, gel!" diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana "git" dediğimde anladım.
.
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp sana sımsıkı sarıldığımda anladım.



İnanıyorum, hayat bi gün onu bize geri verecek.
Geç de olsa, çok geç de olsa olacak.
O'nu her şeyden çok seviyorum.


4 Aralık 2010 Cumartesi

garip

yani şimdi o kırmızı koltuklu bekleme odasında ekranda abimin gülen yüzünü her gördüğümde yeterince sevinemememi herkesin anlamasını beklemiyorum. yanımda bi umutla bekleyen onca gözü yaşlı insan varken üstüme bencillik örtüsünü örtemem. bunu anlayabilmek için aynı dili konuşmak yetmiyor. acının her ne çeşidi olursa olsun bi kere onu tattıysan eğer bi daha asla unutamıyosun.

arkamda devirdiğim her sene acımı devirmeme yetmedi ve o kadar büyüdü ki herkes için üzülebilecek kadar yer var içimde. hiçbir zaman sırf kendi adıma bir şey istemedim. garip.

- umarım diğerlerinin de yüzü bi an önce güler. aklımdan çıkarmayı başaramıyorum.

3 Aralık 2010 Cuma

O tekrardan benimle


Abim kendine geldi. Makineden çıkardılar, artık kendi solunum yapıyor. Babam yanına girip konuştu. O şimdilik konuşamıyor ama elleriyle anlatabiliyor. Kameradan gördük birbirimizi, el salladı, öpücük gönderdi. Bu bile o kadar mucizevi bişey ki bizim için. Doktorlar nerdeyse hiç ihtimal vermiyolardı. Çok ümitsiz konuşmuşlardı. Onlar bile şaşkın. Şimdilik çok iyi umarım bundan sonra da öyle olur. Bunu atlattık ama önümüzde bizi bekleyen daha bi yığın olay var. Savcılıkla, polisle, abimin iyileşmesiyle uğraşıcaz. İnşallah hepsi engelsiz hallolur. Abim kendine geldi ya, buna da şükür.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Ölmesin bile diyemiyorum

Geçen hafta çarşamba günü oldu olay. Öğlen 12-1 civarları uyandım. Yatağımda uzanmış televizyon izliyodum ve henüz ayılamamıştım. Abimin balkondan ilk atlamasından sonra balkon ona yasaklanmıştı. Mutfağa girdiğinde de mutlaka birimiz yanında gidiyorduk, yalnız bırakmıyorduk onu. Bikaç kere balkondan bakmak istemişti. Sanırım nasıl atladım falan diye düşündü bakarken. O gün de televizyon izlerken balkon kapısının sesini duydum. Hemen kalktım yatağımdan balkona koştum. Baktım abim balkona çıkmış aşağı doğru bakıyor. "Napıyosun abi balkon pis çıplak ayakla basmışsın hep hemen gir içeri" dedim. Bahaneydi aslında bu saydıklarım belki o da biliyodu. Tuttum kolundan içeri aldım sonra da o görmeden kapıyı kilitleyip kapının anahtarlarını odamdaki çekmeceye sakladım. Evde sigara sadece mutfakta içildiğinden sigara içme süresi içinde o kapı genelde açılırdı. Abim dakika başı mutfağa girmeye başladı. Zaten çok sıkıntılıydı anlamıştım. Balkona çıkmaya çalıştığı da bariz belliydi. Sürekli bi bahaneyle mutfağa gidip kimse yokken kapıyı zorluyodu. Sigara içerken elini gördüm. Kapıyı zorlamaktan kızarmış kan toplamıştı avucunun içi. Bişeylerin ters gittiğinin farkındaydım ama babam durumu anlamamıştı. Ona söyleyip durumu daha da karıştırmak istemiyodum. O yüzden her an abimin takibindeydim. Bikaç saat hiç bıkmadan o kapıyı zorladı. Her defasında su içicem, sigara içicem bahanesiyle mutfaktaydı, tabi ben de yanında. Yanına gittiğimde onu takip ediyo havası vermiyodum tabi. Ben de hep bi bahaneyle ordaydım. Yalandan "su içiyodum, napıyosun canım sıkıldı" diye yanına oturuyodum ama onun beni düşünecek bana cevap verecek hali yoktu. Yine de o kadar uyanıktı ki su içicem bahanesiyle mutfağa gidip önce kapının yanındaki camı açıyo daha sonra da benim geleceğimi anlayıp hemen su içiyo gibi yapıyodu. Aslında o kadar saftır ki abim bu gibi olaylarda hastalığından dolayı çok farklı düşünüyor ya da gördüğü şeyler düşündürüyor.Kapıyı zorlama çalışmaları hiç usanmadan devam edince boşuna açmaya çalışma o kapıyı kilitli dedim. Hee kilitli mi tamam gibisine bişeyler geveledi. Bu sefer sıra kapının yanındaki pencereye geldi. Mutfağa her girdiğinde açıyo ben de o mutfaktan çıkar çıkmaz kapatıyodum. Akşam oldu ve nihayet annem geldi. Sigara içeceğini kapının anahtarının nerde olduğunu sordu. Ben de abimin sabahtan beri balkona çıkmaya çalıştığını kapıyı değil de camı açmasını söyledim. O da anladı durumu ve abimi kollamaya başladı. Odamda oturuyodum ama abimin anneme dediklerini duyabiliyodum. " Anne kapıyı açsana azcık hava gelsin" O kapıyı açtırmak için bu cümleyi kaç kere tekrarladı hatırlamıyorum. Annem de anahtarın nerde olduğunu bilmediğini söyledi. Saatler geçiyor ve abim bi türlü pes etmiyodu. Babam olayı hala anlamamıştı. Sıkıntılı olduğunun farkındaydı ama balkona çıkmaya çalıştığını bilmiyodu. Akşam 9-10 civarları abim hala bi bahaneyle mutfağa gidiyodu. Hepimiz salondaydık. Ya ben ya da annem arkasından hemen gidiyoduk. Annemin gittiği bi sıra babama durumu anlattım. Bu kez babam baya tedirgin oldu. Abim sürekli bi bahaneyle mutfağa gidince o da olayı iyice anladı ve sinirlendi. " Bi daha girmiceksin mutfağa yasaklıyorum" diye kükredi. Canım abim de korkusundan geldi oturdu yanımıza. Ama o kadar sıkıntılıydı ki kendisini mutfağa girmemek için zor tutuyodu anlayabiliyordum. Gördüğü şeylerden ya da duyduğu seslerden dolayı da bi hayli korkuyodu belliydi. Korkan bi insan nasıl hızlı hızlı nefes alır aynı öyle nefes alışları vardı. Hem çok üzülüyodum hem de balkona çıkmaya çalıştığı için elimde olmadan kızıyodum. Sabahtan beri peşinde dolanmaktan da bi hayli yorulmuştum bu da beni iyice sinirli yapmıştı. Abim mutfakta sigara içerken anneme "bu bugün bişey yapacak ben sana söyliyim" dedim. Aslında amacım abimin duyup aklını başına toplamasıydı. Gerçi aklı başında değildi ama belki bi faydası olur diye öyle demiştim. Ama gerçekten aynı zamanda o gece bişeyler olcağını hissedebiliyodum. Derken saat 1i gösterdi. Babam abimle uyuduğundan annem salonda yatmayı tercih etti. Abimi yatağına yatak odasına yatırdık, annem de işe gideceğinden bi an önce kapısını çekti uyudu. Uyumadan önce de abimi kollamamı yalnız bırakmamamı söyledi. Babam abimin odasında bilgisayarda oyun oynuyodu, ben de kendi odamda bilgisayar başındaydım. Aynı zamanda televizyon da açıktı. Abim geldi yanıma oturdu. Napıyosun kardeşim dedi ve o gün ilk defa kendisi gibi bakarak gözlerime bakıp güldü. Ben de oturuyorum abicim iyi misin dedim. Evet dedi sadece. Sonra çekirdek yicem ben dedi. Yine bi bahane dedim içimden, iyi falan değil işte. Sen otur ben getiririm çekirdeğini dedim. Gittim koydum çekirdeğini önüne bi çırpıda hepsini yedi. Sonra ben şunları mutfağa bırakıyım dedi. Sen otur ben bırakırım diyecek oldum ama bişey beni engelledi. Onu takip ettiğimi anlamasından korktum biraz da. O gitsin arkasından da ben giderim bi bahaneyle diye düşündüm. Gitti mutfağa arkasından 5 saniye sonra ben ayaklandım. Mutfaktan sandalyenin gürültüsü geldi. Saniyede anlayıp mutfağa koştum. Camın önünde üst üste geçirilmiş sandalyeler duruyodu. Oraya basıp balkona çıktı diye düşündüm. Düşündüğüm de doğruydu. Babam annem ve ben ses gelince aynı anda mutfağa koştuk. Ama yetişemedik.. O kadar paniklemiştik ki mutfakta sadece dönüp duruyoduk anahtarı arıyodum sanki nereye koyduğumu bilmiyomuş gibi.. Sonra babama bağırdım camdan atla diye. Camdan çıktı aşağı baktı ve orda dedi. Annemle ben bağırarak ağlamaya başladık. Babam durdurdu bizi " SAKIN! SAKIN BAĞIRMICAKSINIZ. SESİNİZİ DUYMICAM" dedi. Bunu demesinin nedeni de komşuların duymasını istememesiydi. Daha önceki düştüğünde Bakırköye tekrar göndermesinler diye çok uğraşmıştık, başarmıştık da. Polis işin içine girmesin diye sesimizi çıkarmamızı istemiyodu. Hastaneye de kendisi getircekti belli ki. İçimizdeki acıyla bi yandan çığlıklarımızı bastırmaya çalışarak koştuk dışarıya. Bu sefer daha yüksek yerden atlamıştı. İlk atladığında iyi ki oraya atlamamış oraya atlasaydı ölürdü diye yorumlar yapmıştık. Bunu bildiğimizden çıplak ayaklarla koştuk aşağıya. Yanına geldiğimde yattığı yer göl gibi kandı. Ne ağlayabiliyodum doyasıya ne de bişey yapabiliyodum. Abim iyi misin neren kanıyo dedim. Cevap vermedi. Kafası kanıyo diye çok korkuyodum. Neyse ki bütün kan kolundan akıyodu. Zemine değil de demire düşmüş. Demir resmen aşağı doğru eğilmişti. Bi kancası da abimin koluna geçmişti. Babam ambulans çağırmıcaksın dedi. Arabayı yanaştırdı. Annemle ben yalvarıyoduk babama. Bişey olur arabada nolur çağırıyım baba diyodum. İzin vermedi. Arabayı yanaştırdı abimin koltuk altlarından tutup çekmeye başladı. Çok fazla bağırdı abim. Bırak diye bağırdım en son. Bırak dedim ambulans çağırıcam. Koşarak eve çıktım telefonumu aldım ve ambulans çağırdım. Çağıramadım da doğru dürüst ağladığım için adresi anlayamıyolardı. Annemin bağırmalarından 2. kattaki komşu çıktı. Aşağı indi annemi sakinleştiriyodu. O sırada annemle abim konuşmaya başladı. Niye yaptın oğlum bunu bize dedi annem. "Annecim çok üstüme geldiler sabahtan beri atla diyolar. Bütün arkadaşların burda yanımızda, ahirette seni bekliyolar seni çok güzel bi hayat bekliyo dediler. Çok uğraştım annecim. Dayanamadım. Ben artık ölmek istiyorum. Yaşamak istemiyorum anne." dedi. Hem dediklerinden dolayı ağlıyodum hem bulunduğu durumdan ağlıyodum. Annem öyle deme oğlum bak bişey olmadı dedi. Abim " Bu kez öldüm anne. Bu kez öldüm ben." dedi. Anneme sarıldım. toparlamaya çalışıyodum onu. Herkesin tutuncağı tek dayanağı bendim. Annemi komşuya emanet ettikten sonra ambulansın geleceği yere koştum. Yolda deli gibi ağlıyodum. Benim yüzümden oldu diyodum. Benim yüzümden! Eğer ben onu göndermeyip kendim gitseydim mutfağa böyle olmıcaktı hiçbi şey. 10 dk sonra ambulans geldi ve hastaneye getirdik. Babamı yalnız bırakmak istemedim. Perişandı. Tam anlamıyla perişan. Annem ambulansla gitti. Arabayı sürerken. " Başaramadık kübra. Biz kaybettik" dedi bana."Nerde hata yaptık biz acaba. Nasıl yaptı bunu bize" dedi. Bi yandan ağlıyodum bi yandan ona açıklama yapıyodum. " Onun elinde değil baba sen de biliyosun o böyle olmasını istemiyo ki" dedim. Hastaneye geldiğinde gayet iyiydi abim. Sol bacağının uyluk kemiği midir nedir dizinin üstündeki kemik kırık ve kolunda yarılma var. O kadar yüksekten düşmesine rağmen ne iç organlarında bişeyi vardı ne de beyninde Allaha şükür. Bacağı alçıya alındı kolu sarıldı sonra servise aldılar. Bacağından ameliyat olcak platin takılcak dediler. Odada bana " arkadaşlarına söyleme kübra tamam mı" dedi. O kadar zordu ki yanında ağlayamamak. Annemlerin yanında ağlayamamak.. Hiçbişey olmamıştı ta ki doktorların ihmalsizliğine kadar. Ertesi gün öğleden sonra uykuya daldı daha doğrusu biz öyle sandık. Hiç hareket etmiyodu cevap ve tepki vermiyodu. Sadece inliyodu. Hemşireleri çağırdık ilaçlardan olabilir dediler. Doktor 3 saat sonra geldi. Geldiğinde de bilinci kapalı bunun hemen yoğun bakıma alıyoruz dedi. Bu anlattıklarım bi hastanede geçmedi tabi. 4 kez 2 hastane arasında paslayıp durdular abimi. Acil yoğun bakıma alındı. Doktora sorduğumuzda da şöyle dedi: Uyluk kemiği kırılması en tehlikeli kırılmadır. Genelde bu kırılmayla insanlar anında ölür. Kemiğin içindeki ilik kemik kırıldığından dolayı akciğere gidiyor ve orda tıkanma yapıyor. Haliyle abim kendisi nefes alamıyor ve makineye bağlanıyor. Hala makine yardımıyla nefes alıyor. Son 2 gündür hareket etmeye başladı. Sese ve acıya tepki veriyomuş hemşirelerin demesi öyle. Babam ve teyzem girdi bi kere yanına. İkisine de ben geldim deyince tepki vermiş. Boğazından hırıltı çıkarmış. Oksijen olduğu için ancak öyle tepki verebiliyo dedi hemşire. Son 2 gündür de kollarını ve vücudunu kımıldatmaya başladı. İyi yönde bi ilerleme dedi doktor ama hala kendisi nefes alamıyor. Bekliyoruz. Bir hafta oldu.. Dua etmekten başka yapabilceğimiz hiçbir şey yok maalesef. Allah onu benden ayırmasın. Ya da bilmiyorum gerçekten böyle düşünerek bencillik mi yapıyorum. Eğer hayatta olursa daha çok acı çeker diye de korkuyorum. Eğer acı çekecekse.. Böyle deyince de kendime çok kızıyorum. O olmadan yapamam. Onun için en hayırlısı neyse o olsun demekten başka bişey diyemiyorum..

29 Kasım 2010 Pazartesi

Abim ikinci kez balkondan atladı. 4 gün oluyo. Yoğun bakımda ve ölüm tehlikesi var. Dua edin.Ölmesin.Lütfen.

23 Kasım 2010 Salı

dünyanın sonuna doğmuşuz







Kamboçya'da olan faciayı gördünüz mü duydunuz mu bilmiyorum. Ama o haberi izlediğimden beri ağlıyorum.Bugüne kadar birçok nedenden (savaş, doğal afet vs) toplu ölümler oldu.Binlerce hatta milyonlarca insan öldü. Ama gerçekten hiçbirinde bu kadar üzülmedim ve ağlamadım. Saatlerdir kalbim sıkışıyor ve nefes alamıcak durumdayım. O insanları öyle görünce inanılmaz kötü oldum. Ben böyle olaylara fazla üzülen bi insan değilim ve bu olayı öğrendiğimde resmen ağlamaya başladım ve hala ağlıyorum. Kendimi onların yerine koyamıyorum bile. Kalbim çok fazla sıkışıyo ve böyle bişeyi düşündüğümde fenalaşıyorum. Yüzleri, kolları, vücutları mosmor olmuş insanlar. Birbirlerinin altında ezilerek, boğularak ölmüşler. Kimisi gözleri açık şekilde ölmüş kimisi güçlükle nefes almaya çalışıyor. Şu ana kadar 378 kişi ölmüş ve 800 yaralı var. Aralarında çok ağır yaralı olanları varmış ve ölüm sayısının artacağı tahmin ediliyormuş.

Olay Kamboçya'da son 3 yıldır düzenlenen Su Festivali sırasında oluyor. Kutlama sırasında anladığım kadarıyla bir elektrik kaçağı oluyor ve birkaç kişiye elektrik çarpıyor. Festivalde bulunan diğer insanlarda haliyle panikliyor ve izdiham oluşuyor. Herkes kaçma çabası içine girince birbirlerinin üstüne çıkıyorlar. Sonrası malum.. Allahım ne büyük trajedi!

Allah ailelelerine sabır versin. Kaldırılabilecek bi durum değil gerçekten. Resimler ve açıklamaları şurda. Bakmanızı pek tavsiye etmesem ama merak edenler için :


22 Kasım 2010 Pazartesi

zor yerden geldi




Yine bir mim konusuyla karşı karşıya kalmış durumdayım. Bu sefer zor yerden geldi kabul ediyorum. Bunun sorumlusu ise Jelibonik Yazılar adlı blog sahibi. Şimdi teşekkür mü etsem yoksa bu zor konu yüzünden bütün isyanımı dışarı mı vursam bilemedim :p Şaka bi yana teşekkür ederekten bu 20 maddelik mim konusuna başlamak için paçalarımı sıvıyorum. Hayde kolay gele.

1- En sevdiğiniz kelime: Bunu kelimeler olarak düzeltip hemen "lan" ve "olm" cevaplarını hiç düşünmeden yapıştırıyorum. Bu kelimeler candır arkadaşlar. Sizi zor zamanlarınızda hiç yalnız bırakmazlar. Ne zaman bi sıfata ihtiyacın olsa ve bi sıfat bulamasan bunlar devreye girer bende. Lügatımdan hiç düşmeyen hatta birincilikleri oynayan iki kelime. Sevilir yani.

2- En nefret ettiğiniz kelime: En nefret ettiğim kelime sanırım kanka ve çeşitleri. Kanka, kanki, kankitoş, panpa ( bu da yeni çıktı lanet ). Bunun yanı sıra aşkım ve türevlerini de sevmem. Aşkum, ajgum, aşkitoş, ciciş gibi vıcık vıcık yapışkanlık kokan laflar. Söyleyenlerin ağzına bi tane çarpasım gelmiyo değil.

3- Sizi ne heyecanlandırır: Zor bi soru aslında. Tek bi cevabı yok. Bir sürü şeyden heycanlanan biriyim. Özel numaralardan aranmak, bazen gelen mesajlar, yeni keşfettiğim şarkılar, gideceğim konser ve buna benzer şeyler ( partiler, eğlenceler..), toplum içinde şarkı söylemek, karşı takımın ceza sahası içine girdiğim anda duyduğum gol heycanı (pes için gerçerli) ayrıca tuttuğum takım atak yaptığında ve en fazla da gol attığında duyduğum heycan falan filan anacım. Hepsini yazarsam eğer sabaha çıkamam sanırım.

4- Heyecanınızı ne öldürür: Lafımın bölünmesi heyecanımı öldüren en büyük şey sanırım.Birine bir şey anlatırken pattan araya girip başkasına bi soru sorması ya da herhangi farklı bi konudan bahsetmeye başlaması. Hayatı o an ona zindan etmek isterim. Ve bunu yaptıktan sonra kesinlikle bi daha anlattığım konuya geri dönmem. Örnekleri çok başıma geldi arkadaşlarım bu durumdan çok çekti. Ama yapcak bişey yok arkadaşım. Pür dikkat dinliceksin beni. Yoksa yakarım çıranı yani.

5- En sevdiğiniz ses: Piyano sesi geldi ilk aklıma. Bütün gün hiç durmadan piyano dinleyebilirim. Bunun yanında erkeğin tok seslisi de en sevdiğim seslerden sayılabilir. öhöm neyse burayı geçelim.He bir de tezahürat sesi var tabi. Onu da es geçmemek lazım.

6- Nefret ettiğiniz ses: Tırnakların ya da sert cisimlerin duvara, tahtaya ve başka iğrenç sesler çıkarabilen diğer sert cisimlere sürtüldüğünde çıkan o ses. Ne cümle kurdum anasını satıyım. İşte o ses. Sinir etmek için yapanlar oluyo. Onların kafalarını aynı öyle sürtmek istiyorum işte o zaman.

7- Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Vücut yorgunluğuyla sonuçlanacak işler. Ne biliyim işte hamallık, çöpçülük gibi işler. He bi de parası az olan işleri yapmak istemem tabi her insanın isteyeceği gibi efendim.

8- Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Resim çizebilme sanırım. Böyle iyisinden ama yani. Ressam olacaksın. Aklına geleni çizeceksin. Ben deniyorum da aklımda olanla kağıda dökülenin arasında baya fark oluyo yani. Tamam güzel çiziyorum yine de ama aklımdakini hiç bi zaman tam yansıtamıyorum be. Kötü.

9- Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Mark Zuckerberg olmak isterdim valla. Adam akıllı gitmiş Harvarda ordan kafasıyla dünyanın en zengin genci oluvermiş şu facebook zımbırtısı sayesinde.Şimdi paraya para demiyo herif. Bi elinde para bi elinde sevgilisi hayatı yaşıyo valla. Oh anasını satıyım hayat ona güzel.

10- Nerede yaşamak isterdiniz: Maldivler efendime söyliyim Venedik ya da New York olabilir. Aslında büyük şehirlerin hepsinde yaşayabilirim. Kalabalığı ve gürültüyü seven bi insanım. He bi de deniz olursa iyi olur yani. Ama tabi şu an benim için en makbulü İstanbul olmakta. Seneye inşallah kavuşucam.

11- En önemli kusurunuz: Bu soru sanırım yanlış sorulmuş. En önemli değil en büyük kusurunuz olacaktı sanırım. En büyük kusurum çabuk affedebilmem ve bi insanı hayatımdan kolay kolay çıkaramamam. Yani tamam hayatımdan çıkarıyorum ama izi kolay kolay benden gitmiyor malesef. Yani o kadar şey yaşıyoruz paylaşıyoruz ve birden hayatından tamamen çıkıyor. Bu benim nedense bi türlü kabullenemediğim bir şey. O kadar şey paylaşıyosun sonuçta bence hayatının bi yerinde mutlaka olmalı. Tabi bu her durum için geçerli değil. Gerçekten hayatında olmaması gerekiyosa bunu haketmişse olması gerekeni yaparsın. Neyse bu karışık lan. İşte o yani. Anladınız siz.

12- Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Sigaradan NEFRET ederim. Tabi ki onu söylemicem. Ama alkole asla hayır diyemiyorum be. Kötü bi huy mu bilmiyorum ama keyif veren kısmını okuyunca direk alkolü yapıştırıyım dedim.

13- Kahramanınız kim: Babam. Yaşadığımız onca şeye rağmen ailem hala dimdik ayakta. Onun yerinde başka biri olsaydı yaptıklarının onda birini yapamazdı diye tahmin ediyorum. En büyük kahramanım. Yerim onu.

14- En çok kullandığınız kötü kelime: Kevaşe :D Geçen sene sınıfta arkadaşlarla ağzımıza dolanmıştı. Laf olsun diye aramızda naber lan kevaşe falan diyoduk. Kız erkek farketmeksizin. Dolandı bi kere ağzıma. Hala kullanıyorum. Lanet. Kurtulmam lazım. Hayır bi gün gelecek anneme falan söylicem sonra ölüm fermanımı yazacam yani.

15- Şu anki ruh haliniz: Valla şu an mükemmelim yahu. Abimi az önce peste yendim. İlk maç 3-1 ikinci maç 3-0. Çok pis oldu. Normalde hep o yenerdi ben pek yenemezdim ama bi ilham geldi ki sorma. Onun dışında Lara Fabian dinliyorum ve huzur doluyorum yani. 2 tane da browni intense çaktım değmeyin keyfime. He en önemlisini unutuyodum: Fenerbahçe Bucaya gider yaptı. Öperler burdan. Onun keyfi var üstümde.

16- Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Ye, iç, sıç.

17: Mutluluk rüyanız: Ben bunu anlamadım olm. Geçiyorum bunu.

18- Sizce mutluluğun tanımı: Sağlık+para+aşk+futbol+müzik( aşk konusunda kararsızım aslında. paran olunca her şey oluyo valla. artık buna inanıyorum nihoho)

19- Nasıl ölmek isterdiniz: Acı çekmeden. Uykumda olabilir ya da kalp krizi olabilir. Onda acı çekilmiyo sanırım. Yani ani ve acısız olsa iyi olur :p

20- Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini istersiniz: Bunu çok saçma buldum ben. Allah'a inanıyorum ama soru saçma geldi.

İşte böyle. Bir mimin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ne kadar uğraşsam da sonunda başardım.

He bu arada Lara Fabian demişken sizlerle de paylaşıyım da bi kulaklarınızın pası silinsin. Klip konserde geçiyor ve Lara hanım seyircilerin gösterdiği performans karşısında şok oluyor görüceksiniz ki. Bu kadar tatlı bi kadın olamaz sanırım. Nasıl şaşırıp ağlıyor. Heyt be.

intihar sebebi





O bir sarı ve tapılası bir sarı. Yani o birbirinden müthiş şarkıları yazmak, o kadar içten bi şekilde o şarkıları söylemek ve bi o kadar da insancıl olmak. İçindeki o anlayışı, o duyguları, o sevgiyi anlayabilmeyi çok isterdim. Onun gibi düşünebilmeyi, hissedebilmeyi de. İnsan var insan var abi. İnsan görün azcık. Az önce ölmeden önce yazdığı mektubu karşıma çıktı nette dolanırken. Çok önceden de okumuştum ama tekrardan okumak istedim. Çok kötü oldum be. Onun için ayrı çocuğu için ayrı üzüldüm. Özellikle mektubunda çocuğunun onu yanlış tanıması korkusuyla yazdığı o cümleyi okuduktan sonra.




Mektubu görmeyenler için paylaşıyım.

Bu da türkçe çevirisi:

Boddah'a Hitafen;

Daha çocukça şikayetleri olan, tükenmiş, deneyimli bir ahmağın ağzından konuşuyor olmak... Bu bayağı kolay anlaşılabilir bir not olmalı. Yıllar boyunca, diyelim ki, cemiyetimizin serbestliği ve benimsemesi ile ilgili ahlak punk rock 101 derslerinden alınan şikayetlerin ne kadar doğru olduğu kanıtlanmaktadır. Çok uzun zamandır okuyup, yazmakla brisket dinlemekten, yaratmaktan da olduğu gibi heyecan almadım. Bunlar için kelimelerle anlatılamayacak bir suçluluk duyuyorum.

Mesela sahne arkasındayken ve ışıklar sönüp kalabalığın çılgın tezahüratı başladığında, beni hayran olduğum ve kıskandığım Freddy Mercury'ye olduğu gibi etkilemedi. Gerçek şu ki sizi aptal yerine koyamam hiçbirinizi. Aklıma gelen en kötü suç, insanlara karşı sahtekarlık yapıp yüzde yüz eğleniyormuşum gibi görünerek dolap çevirmektir. Bazen sahneye çıkmadan önce mesai makinesine kart zımbalayacak gibi oluyorum. Gücümün yettiğince buna değer vermek için her şeyi denedim ve deniyorum. Tanrim, inan bana deniyorum ama bu yeterli olmuyor. Benim ve bizim birçok insanı etkilediğimiz ve eğlendirdiğimiz gerçeğine saygı duyuyorum. Elden kaybolduktan sonra kıymet veren biri o narsisistlerden biri olur. Ben çok hassasım. Bir zamanlar bir çocukken sahip olduğum hevesi yeniden kazanmak için biraz uyuşmaya ihtiyacım var. Son 3 turumuzda şahsen tanıdıklarıma ve müziğimin hayranı olan tüm insanlara çok değer verdim ama hala herkes için beslediğim öfke, suçluluk ve anlayışı aşamadım.

Hepimizin içinde iyilik var ve sanırım insanları çok fazla seviyorum. Öyle çok ki bu beni mutsuz hissettiriyor. Üzgün, küçük, hassas, değer vermeyen bir balık burcu, İsa oğlum!İhtiras ve anlayış yemini eden cazibeli bir karım var ve bana eski halimi çok fazla hatırlatan bir kızım. Sevgi, neşe dolu, her gördüğü insanı öpüyor çünkü herkes çok iyidir ve ona zarar vermez! Frances'in üzgün, kendine zarar veren ölü bir rocker olduğumu düşünecek olmasına dayanamıyorum.

İyi yapıyorum, çok iyi ve minnettarım, ama yedi yaşından beri insanlara karşı genel bir nefret duydum. Sırf insanlarla iyi geçinmek için ve anlayış sahibi olmak kolay görünüyor diye. Anlayış! Sanırım sadece insanların çok sevdiğim ve onlara çok üzüldüğüm için. Geçen yıllar boyunca mektuplarınız ve ilgileriniz için hepinize teşekkür ediyorum. Ben çok kararsız, ümitsizim. Artık eski tutkum yok ve şunu hatırla, sönüp gitmektense yanmak daha iyidir.

Barış,
sevgi,
anlayış...
Frances ve Courtney sunağınızda olacağım.
Lütfen devam et Courtney
Frances için
Hayatı çok daha mutlu olacak bensiz..
Sizi seviyorum sizi seviyorum "

Boddah, Kurt Cobain'in küçük çocukken kendince yarattığı ve varlığına inandığı kahramanıdır.


Sarılar hep beni çekmiştir. Tabi aklı ve zevki olan sarılar. Bu adam başı çeker abi. Bu adama ölünür be.

açıvereydim kollarımı gitme diyeydim




Yıl içinde hatta son bir buçuk yıl içinde yaptığım en büyük değişiklik:

Saçlarımı kestirdim.

Acısı hala içimde.

18 Kasım 2010 Perşembe


Bu da bugünkü yatan kuponum. Hollanda bi gol daha ataydı iyiydi.

Yapmıcaktın bunu bana Hollanda. Yalnız babamın kupon yaptığımdan haberi yoktu. Hollanda her atak yaptığında bağırıyorum falan. Sonra da ay ben neden seviniyosam falan diye kıvırıyorum. Hem Türkiyenin hem Hollandanın kazanmasını istemek tuhaf oldu lan.

17 Kasım 2010 Çarşamba

havada karada



Babam büyüdüğümü hala kabullenemedi. Bakınız:
Bi tanesinin de yarısı bitmiş yalnız. Sana alıyorum diyo ama çaktırmadan kendisi mi kullanıyo anlamadım. Bi garip adam. Neyse.

Şimdi ben şunları gördüm. Görmez olaydım.Bakmaz olaydım. İçim kan ağlıyor
yani o derece. Bana bi bunu versinler içinde uyurum lan. Evim bellerim.

Her türlüsü kabulüm. Kayıtsız şartsız seviyorum. Hem ben bununla yolda gitmicem. Yüzüyo bu bilmem bilir misiniz. Kırılan rekorlar falan var hani. Yedi buçuk saat yüzmüş bi adadan öteki adaya kahramanım. İşte öyle ben de kıtalar arası yüzmeyi planlıyorum hahaha. Olmadı uçururum. Bence uçabilir de. Canavar gibi. Tü maşallah.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Alçak mim bütün sırlarımı ortaya çıkardın

'Voodoo-ing' adlı blog sahibi tarafından mimlenmişim efendim. Teşekkürlerimi gönderiyorum ve hemen konuya geçmek istiyorum.

''Garip alışkanlıklarımız ve yapamadıklarımız nelerdir?''

1)Eğer yemek yiyorsam ya da temizlik, bulaşık gibi işlerle uğraşıyorsam altıma edeceğimi bilsem bile o işi bitirene kadar tuvalete gitmem. En garibi sanırım bu.

2)Dolmuşta, otobüste giderken ya da yolda yürürken -bazen dururken- saate bikaç dk önce bakıp kaç olduğunu bilmeme rağmen tekrar ve tekrar bakmam.

3)Yapamadığım şey ve yapmak istediğim şey futbol oynamak. Tamam tribüne çıkıp erkekler gibi bağırabiliyorum ama topu ayağımda tutmayı pek beceremiyorum be. Güzel top sektirseydim de yeterli olabilirdi benim için.Yani şimdi pes sahalarında yeri geliyo erkeklere taş çıkarıyorum ama bunu reale dökmek isterdim açıkçası. Öyle pek bi heycanlı olurdu lan. uuu

4)Sayısal loto, milli piyango tutturamıyorum mesela arkadaşım. Yapamıyorum yani. Bu da yapamadıklarımdan sayılabilir. Elin oğlu nasıl mis gibi tutturup anında milyoner oluyo. O olabilirse ben de olabilirm yani. Ama yapamıyorum. Bunu yapabilmeyi çok isterdim.

5)Sırt çantamla aklıma gelen her yere gidebilmeyi isterdim mesela anacım. Düşünsene orası senin burası benim gez babam gez. Yanında da sevgilin olsa iyi olurdu hani. Olmazsa da sevgilisini yiyim can yoldaşım biricik arkadaşım Aysunum da yeter bana.

6)Şunu da yapamıyorum: ( ulan ne beceriksizmişim kendimle yüzleştim resmen) Aşık olamıyorum. Ya da herhangi bi ilişkiyi adam akıllı yürütemiyorum. Yani yürümüyo benimkisi genelde. Topal mıdır nedir. Tekliyo arada sonra da kötürüm işte. He onu da geçtim artık bi ilişki kavramı bile yaratamıyorum. Yani son bir buçuk senedir kıh kıh.

7)Dışarda genelde tek başıma olduğumda aşırı hızlı yürürüm. Gerçi sadece tek başıma olduğumda değil. Arkdaşlarımın çoğu yetişememekten baya bi yakınır. Hızlı yaşıyorum arkadaşım ben napıyım yahu (yalana gel)

Aklıma gelenler şimdilik bunlar efendim.Zaten daha fazla yazarsam izleyicilerimi kaybedicem. Bütün kötü şeylerimi söyledim yahu. Bi dahaki mim konusunda görüşmek üzere ( dermişim )

14 Kasım 2010 Pazar

futbol aşktır dediler heralde lan dedim


Gariptir ki pes ya da fifa oynarken acaip acaip şarkılar söylüyorum ve benden beklenmeyen performanslar gösteriyorum. Az önce pes oynadım ve en son Hülya Avşar'ın çok eski bi şarkısını söylediğimi hatırlıyorum.Ama şu an şarkıyı hatırlamıyorum. Şarkı maç süresi içinde sürüyor sonra birden beynimden siliniyor.Sağlıklı olanı da bu gerçi. Yoksa o şarkılar dilime dolanırsa fenaaaa. Her iki tarafın ceza sahası içinde şaşırılacak sesler çıkarabiliyorum mesela. Ya da sandalyede tuhaf şekillere girebiliyorum. Ya da kendimi spikerlik yaparken buluyorum. Ya da spikerin ingilizce laflarını tekrarlarken. Çoooğ iyi oluyo ama be. Böyle bi stres atıyosun ya. Valla kral oluyo he .

12 Kasım 2010 Cuma

Can'lanıyorum

Bir sene önce İstanbul'da görüştüğüm biri vardı. Adı Can. O zamanlar İstanbula sık sık gittiğim için 3-4 kere görüşmüştük. Aramızda bişeyler vardı ama ikimizde söylemiyorduk. Ondan fazlasıyla hoşlanıyodum ve buluştuğumuzda da aşırı eğleniyoduk. Karabüke döndüğümde sürekli msnde konuşuyor ya da mesajlaşıyoduk. O zamanlar facebookta okeye girer ve önümüze gelene sallardık. Daha doğrusu o sallar ben genelde gülmekten yazamazdım bile. Tanışalı çok uzun süre olmuştu ve belki 1-2 ay daha konuşsaydık sevgili olabilirdik. Ya da ben öyle düşünüyodum bilnmiyorum. Belki öyle olmasını istediğimden öyle düşünüyodum. Böyle düşündüğüm bi gün yine gece okeye girmeye karar verdik. Bunun bi arkadaşı daha vardı ve gelen kişiyle dalga geçiyolardı ya da birbirimizle dalga geçiyoduk falan. Daha sonra Can hadi kübra facebookları değiştirelim sen benimkinden gir okeye ben seninkinden giriyim diye bi fikir attı ortaya. Şaşkınlıkla sevinç arasında bi duyguya kapıldım. Çünkü birbirimizin özeline girmeye başlamıştık ki bu da sevgili olma yolunda önemli adımlardı. Mesaj bölümümü kontrol ettim önce ama zaten bir şey olduğunu düşünmediğimden tamam dedim. Mesajlarımı okumadım bile. Facebooklarımızı değiştirdik ve öyle facebooka girdik. Can herkese benim facebookumdan bişeyler diyor ben de her zamanki gibi gülmekten yazamıyordum. Derken Can'dan şöyle bir teklif daha geldi: Mesajlarına giriyim mi ? Aslında ıvır zıvır bir sürü mesaj olması rahatsız etti ama çekindiğim bir şey olmadığı için girebilirsin dedim. Aynı şekilde ben de onun mesajlarına girdim. Bu süre içinde hala okeydeydik ve bir iki dakika sonra okeyden vaaaay kübra sen de mi okeyden erkek ayarlıyosun gibi saçma sapan bişey söyledi. Ben dumur olmuş bi şekilde ne diyosun sen ya gibisinden bişeyler söyledim. Bahsettiği kişi Tarık diye biriydi. 3 kız okeye girmiştik ve zaman geçiriyoduk. Önümüze gelenle de dalga geçiyoduk. Sonra tarık diye biri geldi ve ben buna sallamaya başladım. Çocuk tabi aramızda eğlendiğimizi anladı ve çıkmadı. Ona dediğim hiçbir şeye de sesini çıkarmadı. Biz de iyi hadi gel bi okey oynayalım o zaman dedik ama oynarken de ben sürekli dalga geçiyordum. Oyun bitti hepimiz çıktık okeyden. 10 dakika sonra Tarıktan ekleme talebi gelmişti. Ben tabi şok. Mesaj attım nasıl buldun beni diye zor olmadı arkadaşın iki isimli ve o isimden başka kimsede yok. onun arkadaşlarından seni arattım ve buldum. çok da kolay oldu dedi. Çok kafa çocuktu ben de ekleme talebini kabul ettim. İşte yuh uğraşmışsın da bi de eklemişsin gibisine mesajlarım da sürdü. İşte Can'ın bahsettiği olay buydu. Çocukla bi yığın dalga geçtim, bi küfür etmediğim kaldı, daha sonra çocuk beni ekledi ve kafa bi çocuk diye kabul ettiğim için okeyden erkek düşürüyor oldum. Bi anda durum öyle değişti ki durumu anlatamıyodum bile. Olayı okeyde arkadaşına anlatıyodu. O da hadi be yuh kübra sen de mi gibisine bişeyler diyodu. Açıklamaya çalışıyodum ama nafile. Can 5 dakika daha durduktan sonra ben çıkıyorum senin facebookundan sen de çık değiştirelim dedi. Bişeyler olduğunun farkındaydım. Msnden noluyoruz dedim. O da ben böyle şeylere gelemem kız dediğin biraz ağır olacak dedi. Nasıl ya ne demeye çalışıyosun sen dedim. Ve dediği şuydu : okeyden çocuk düşür, başka erkekleri ekle facebookuna ordan msnine ekle falan ben böyle şeylere gelemem. Ben erkek olduğum halde bütün kızlara resti çekiyorum küfür ediyorum senin yaptığına bak herkese laf yetiştirmeye çalışıyosun gibisinden bişeyler söyledi. Onun mesajları gerçekten öyleydi. 15e yakın kız mesaj atmış ya git başımdan demiş ya da küfür etmişti. Ama onlardan başka ne gelen ne de gönderilen mesaj vardı. Her şey tertemizdi. Anlaşılan bunu aklında ayarlamış ya mesajlarını temizleyip öneride bulunmuştu ya da benim gibi ıvır zıvır mesajları anında siliyordu. O da yığınla kız eklemişti ama hiçbiri o an facebookunda yoktu. Bana ben ekliyorum fotoğraflarına bakıp siliyorum demişti. Gerçekten de öyleydi. Facebooktan erkek ekleme olayına gelince de olay aslında şöyleydi:
Uzun süredir konuşmadığım biri vardı Ali adında. Küçük bi olaydan dolayı aramız bozulmuştu ve ben artık daha fazla öyle durmak istemiyordum.
Ekleme talebi gönderdim. Önce mesaj attı. Tanışıyor muyuz ? :) diye. Ben de hayır öylesine eklemiştim fotoğraflarını merak ettim de :) dedim. İkimiz de imalı konuşuyorduk ve aslında ondan böyle aptal gülücükler kullanıyorduk. Hmm tamam o zaman :) dedi msnini verdi ve ekle dedi. Peki :) dedim. Ve Can bunu da okudu. Ve kim okursa okusun farklı anlıcağı gibi o da farklı anladı. Açıklayamadım. Açıklasaydım da inanmıcaktı zaten. Yalan söylüyorum olcaktı. Hiçbi şey demedim. Ve o kadar ağır kelimeler kullanmaya başladı ki 10 dakika önce kahkahalarla gülen ben şimdi ağlıyordum ve durumu açıklayamadığım için saçımı başımı yoluyordum. Daha sonra bişeyler daha dedi ağır kelimeler tam olarak hatırlamıyorum ve birbirimizi sildik. Çok üzülmüştüm. Fazlasıyla. Bilmediği ve anlamadığı şeylerden dolayı bana çok ağır kelimeler kullanmıştı ve beni en çok üzen de buydu. Bi de açıklayamamam. Açıklayabilseydim böyle şeyler demezdi biliyodum ama açıklamama da inanmıcaktı. Onu da biliyordum. Bu şekilde aramızdaki her şey bitti ve ben bir sene boyunca gerçe
kten hiç unutmadım. Sürekli bişeylerden dolayı aklıma geliyordu. Özellikle İstanbula gittiğim zamanlarda. İlk buluştuğumzda Küçük Beyoğluna gitmiştik ve oraya her gidişimizde deli gibi onu düşünüyordum. Bazen rüyalarıma giriyordu. Ama onu aramaya bi türlü cesaret edemiyordum. Çünkü biliyodum ki bu konularda aşırı sertti. Bittiyse bitti. Bi daha geri dönüşü yok. Böyle olunca da aramak beni çok korkutuyodu. Bana dediği şeylerden dolayı ona kızsam da açıklama yapmadığım için öyle dediğini biliyordum. O yüzden aklımdan çıkaramıyordum.


Geçen gece rüyamda onu gördüm. Sarılıyorum ve Can çok özlemişim seni falan diyorum. İçimde
nasıl yoğun bi duygu var ama. Birden uyandım. Öyle üzüldüm ki rüya olduğu için anlatamam. Ve o özlemle
mesaj attım cana. Boş mesaj. Gece 4 civarlarındaydı. Çok korkuyodum ama yapmştm bi kere. Sabah 11 civarlarında telefon sesiyle uyandım. 212li bi numara arıyodu. O halde konuşamazdım ve çok uykum vardı. Açmadım. 2 dakika sonra bi daha telefon çalmaya başladı. Bu sefer Can arıyodu. Zıpkın gibi kalktım yataktan. Ne yapacağımı bilmiyordum. Açmamaya karar verdim çünkü belki sesimden tanırdı hem sesini duyunca konuşamazdım ve zaten konuşabilsem ne diyecektim. Sen kimsin neden mesaj gönderdin dediğinde ne dicektim. Herhangi bi açıklamam yoktu. 1 saat aralıklarla aramayı sürdürdü. Daha sonra pardon yanlışlıkla oldu gibisinden mesaj attım. kim olduğumu sordu ve söylemesem daha iyi olur dedim. Merak ettiğini ama ısrar etmiceğini söyledi. Ben de söylemeye karar verdim ve söyledim. Bi daha beni arama, msj atma gibi bi msj ya da küfür dolu bi msjla karşılaşacağımdan adım gibi emindim. Ama öyle olmadı. Üniversitemi sordu. Ne yaptığımı falan. Mutluluktan uçuyodum. Biraz mesajlaştıktan sonra 'daha sonra konuşuruz'la biten bi mesaj geldi. Ben mesajlaşmanın orda biteceğini düşünüyodum ama o daha sonra konuşuruz demişti bu benim için çok önemliydi ve gerçekten mutlu hissediyordum. Gece tekrar bir iki kere mesajlaştık ve msne ekleyelim dedi. Kontörü bitmek üzereydi ve konuşamayacaktık. Gece 2 civarlarında geldi ve görüşmediğimz zamanlarda yaptığımız şeyleri anlattık. Güldük yine.. Gerçekten özlemişim diye düşündüm. Gerçekten.. Çıkarken yarın gece konuşuruz yine dedi. Daha sonra konuşuruz cümleleriyle bile mutlu oluyordum. Çünkü o hayatımda gerçekten önemliydi. Ne olursa olsun kaybetmek istemiyordum. İyi ki o mesajı atmışım ve iyi ki cesaretimi toplayıp ismimi söyleyebilmişim. Şimdi uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar iyi hissediyorum.

8 Kasım 2010 Pazartesi

beş madde

-O değil de Forlan bi gol ataydı iyiydi be. O adamı Dünya Kupası maçlarından beri bi ayrı seviyorum nedense. Sevilir o yani. Sevmeyeni öperler arkadaşım.

-Bence takım elbiseli iş adamı havasında olan abiler amcalar minibüslere binmemeliler. Bütün karizmaları anında sıfırlanıyor be.Yani dolmuşun her yerinde geçerli değil bu tabi.Sorun 3 kişilik lanet ön koltuk. Oraya asla oturmam ve o acınası duruma düşmek istemem. Hele arada kaldıysan sıçtın direk yani. O takım elbiseli, karizma adam gidiyor yerine ezilip büzülen, nereye bakacağını şaşıran, dikiz aynasından arkadaki bütün kişilerin onu görebilmesi huzursuzluğuyla daha da kızaran bozaran sinirlenen ezik bir adam geliyor. Geçen yine dolmuşta böyle acınası bir vakayla karşılaştım ve dayanamadım güldüm. Adamın o hali sesli gülmeme engel olamadı ve haliyle dolmuştaki o diğerlerinin bakışlarını üzerime çekmeyi başardım. Kendimi ayrıca tebrik ediyorum.

-Merak ettiğim bir konu var. Nasıl oluyor da anneler seneler seneler ve seneler geçmesine rağmen hiç durmadan ve bıkmadan konuşma kabiliyetini gösterebiliyorlar? Mesela benim annem ; başı ağrıdığında, beli ağrıdığında, yorulduğunda, temizlik yaptığında, televizyon izlediğinde, chat yaptığında, tuvalete girdiğinde, dışarı çıktığında, uykusu arasında sürekli konuşur. Yani hep konuşur. Konuşur , konuşur ve yine konuşur. Harika bir performans. Ben böyle bi anne olmak istemiyorum.

-Alışveriş manyaklığına yakalandım.Feci bi durum. İçimde bi yerlerde her zaman yatar ama sık sık çıkmaz bu. Genel olarak alışveriş manyağı diye bahsedilen kızlardan değilim yani. Sürekli deli gibi alışveriş yapmam. Ama o canavar çıkınca fena oluyo be. Ekstre hala gelmedi. Gelmemesi için de her gece yatmadan önce dua ediyorum. Amin.

-Bazen bi sevgilim olmasını istemiyor değilim. Sevmenin nasıl bi duygu olduğunu sanırım unutmuş bulunmaktayım. ALKIŞ. Herkes başaramaz yani. Hani bir buçuk senedir sevgilim yok bu yüzden dicem ama daha uzun süredir sevgilisi olmayan arkadaşlar var. Onlarda bu semptomları göremiyorum. Yani onlar sevgilisi olmadan seven insanlar. Ben ikisini de yapamıyorum. Öyle de beceriksizim işte. Bilin yani.

5 Kasım 2010 Cuma

Paranoyaklaşmakta(mı)yım

Son zamanlarda bende bugüne kadar hiç olmayan bir şey oluyor. Abimden korkmak. Yaklaşık 5 senedir hasta olmasına rağmen ondan hiç korkmamıştım.
Hastalığının ilk senelerinde hala aynı odayı paylaşıyorduk ve hastalığı o zamanlarda bu kadar durgun değildi. Her gün farklı bir olayla karşılaşıyor, her gün abimin farklı düşünceleriyle savaşıyor, dinsel konuların içinden çıkamıyorduk. Geceleri inlemeleriyle onu uyandırırdım ve uyandırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi uykuya dalmasını bekler, nefes alış verişleri derinleşince ve uykuya daldığını anlayınca iç huzuruyla ben de uykuma dönerdim. Bana bişey yapmasından değil, ona bişey olmasından korkuyordum. Ailemi bıçakladığı zaman bile korkmamıştım ondan. Sadece kızgındım. Ona çok fazla kızgındım ve nasıl affedeceğimi bilmiyordum. Benim için çok zor bi durumdu.Bir yanım onu affetmemi çünkü bunu bilinçli yapmadığını, diğer yanım ise ailemi nasıl bıçakladığını her ne kadar hasta olsa bile kesinlikle böyle bişey yapmaması gerektiğini söylüyordu.Hangisini seçersem onun, benim ve ailem için daha iyi olurdu bilemiyordum.Onu affetmeyi seçtim çünkü gözlerindeki perişanlık, üzgünlük ve pişmanlık üzüntümü hayli arttırıyordu. Her ne kadar ölümcül bişey yaptıysa da ona yeteri kadar kızamıyordum.İşin tuhaf kısmı ben bu bıçaklama olayı olduğunda da ondan hiç korkmamıştım. Evde eğer ben de olsaydım beni de bıçaklayacağı apaçık ortadaydı ama ben yine de korkmuyordum. Neden bilmiyorum. Şu ana kadar bana şiddet içerikli herhangi bişey yapmadığından dolayı mı karar veremiyorum. Ama söz konusu ben olduğumda kendini çok fazla tutuyor. Buna eminim. Seneler öncesinde bir kere sofrayı hazırlıyordum. tam tabakları yerleştiriyordum ki abim içerden koşan adımlarla geldi. Gözleri kendisine ait değildi. Kulakları sıkıntıdan kıpkırmızıydı ve dibime kadar gelip elini havaya kaldırdı. Kendi sesi olduğuna hala inanamadığım o sesle napıyosun sen diye bağırdı. Eli havada yumruk şeklindeydi ve yanlış tek bir hareketimle ya da kelimemle onu bana indiricekti.Bişey yapmadım abicim gibi bişeyler geveledim ve sustum. Gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. İçerden annem koşarak geldi ve oğlum kardeşin bişey yapmadı neden kızıyosun gibi cümlelerle onu yatıştırmaya çalıştı. Abim bikaç saniye sonra elini indirdi ve beni öperek ben sana bişey yapabilir miyim kardeşim korkma sakın dedi. Sadece o an korktum ondan. O da onun korkusu değil belki de yumruğun inme korkusuydu. Acı korkusu. Emin olamıyorum.
Kendi hayatım ve ailemin hayatı pahasına da olsa diğer yarım olduğu için ondan hiçbir zaman korkamıyorum belki de.Ya da ona yeteri kadar kızamıyorum.Bilemiyorum gerçekten.
Ama son zamanlarda ciddi anlamda sürekli hastalıklı düşünceler geçiyor aklımdan.Ya şimdi balkona çıkarsa yeniden atlarsa, ya mutfaktan bıçak alırsa, ya şimdi yanımda oturuyoken bana bişey yaparsa, ya babama vurursa, ya evden kaçarsa, ya arabada giderken atlarsa, ya şunu yaparsa, ya bunu yaparsa... Beynimden öyle düşünceler geçiyor ki bi an abimin değil de benim şizofren olduğumu düşünüyorum.
Balkondan atladığı günden beri mutfak onun için yasaklı bölge ilan edildi. Sözlü olarak değil ama hepimiz anlaşmışız gibi abimi oraya tek başına çıkarmıyoruz.Ya babam ya annem ya ben mutfağa girer girmez bi bahaneyle arkasından gidiyoruz ve ordan çıkana ya da çıkarana kadar yanında duruyoruz.O bölgeden o kadar korktum ki geçen gece saat 4 civarlarında uyurken mutfağın ışığının açılmasıyla uyandım. Odamın kapısının bir bölümü camlı olduğundan direk görebiliyorum. Herhangi bir ses duymamıştım. Sadece ışıkla uyandım ve nasıl koştuğumu bilemedim. Acıktığını ve yemek yiceğini söyledi. Ben de yalan söyleyerek daha uyuyamadığımı ve benim de acıktığımı söyledim. O odasına geçene kadar da onunla bişeyler yedim.
Dün evde yalnızdık ve dersaneye gidecektim. Babam 15 dakikaya geleceğini söylemişti. Az zamanım vardı ve abimi yalnız bırakmak istemediğimden saçlarımı yıkıyım dedim. Ama banyoda geçirdiğim o 5 dakikalık süre.. Resmen bi ömür gibiydi. Evden çıkan her sesi dinliyodum. Şu an mutfaktaki çekmeceyi mi açtı, acaba bıçağı mı aldı, bana burda bişey yapabilir mi, balkonun kapısı mı açıldı.. gibi paranoyak düşünceler. Saçımı aceleyle duruladıktan sonra resmen içeri koştum. Ve oturmuş televizyon karşısında çekirdek çıtlatıyordu. Nasıl bir oh çektim anlatamam.
Kendi aklımdan böyle paranoyak düşünceler geçerken ve onu masum şeyler yaparken bulduğumda kendime çok kızıyorum. Nasıl böyle şeyler düşünebilirm diyorum. O benim abim! Ama kendime bu kadar kızmama rağmen bu paranoyak düşünceleri aklımdan çıkaramıyorum.
Şu an babamla 1 saat mesafelik bir yere gidiyolar gezmek için.Ve aklımda şu hastalıklı düşünceler var:
-Ya babama araba sürerken bişey yaparsa ve dolayısıyla kaza yaparlarsa,
-Ya babam arabayı sürerken kendini arabadan atarsa(bi kere böyle bişeye yeltenmişti)
-Ya orda sıkıntılanırsa ve kendine herhangi kötü bişey yaparsa.
Sadece güleryüzlü şekilde geri gelmelerini istiyorum. Bu kapıdan çıktıkları gibi dönmelerini istiyorum. Ve dua etmekten başka bi çarem yok. En kötüsü de bu..