29 Kasım 2010 Pazartesi

Abim ikinci kez balkondan atladı. 4 gün oluyo. Yoğun bakımda ve ölüm tehlikesi var. Dua edin.Ölmesin.Lütfen.

23 Kasım 2010 Salı

dünyanın sonuna doğmuşuz







Kamboçya'da olan faciayı gördünüz mü duydunuz mu bilmiyorum. Ama o haberi izlediğimden beri ağlıyorum.Bugüne kadar birçok nedenden (savaş, doğal afet vs) toplu ölümler oldu.Binlerce hatta milyonlarca insan öldü. Ama gerçekten hiçbirinde bu kadar üzülmedim ve ağlamadım. Saatlerdir kalbim sıkışıyor ve nefes alamıcak durumdayım. O insanları öyle görünce inanılmaz kötü oldum. Ben böyle olaylara fazla üzülen bi insan değilim ve bu olayı öğrendiğimde resmen ağlamaya başladım ve hala ağlıyorum. Kendimi onların yerine koyamıyorum bile. Kalbim çok fazla sıkışıyo ve böyle bişeyi düşündüğümde fenalaşıyorum. Yüzleri, kolları, vücutları mosmor olmuş insanlar. Birbirlerinin altında ezilerek, boğularak ölmüşler. Kimisi gözleri açık şekilde ölmüş kimisi güçlükle nefes almaya çalışıyor. Şu ana kadar 378 kişi ölmüş ve 800 yaralı var. Aralarında çok ağır yaralı olanları varmış ve ölüm sayısının artacağı tahmin ediliyormuş.

Olay Kamboçya'da son 3 yıldır düzenlenen Su Festivali sırasında oluyor. Kutlama sırasında anladığım kadarıyla bir elektrik kaçağı oluyor ve birkaç kişiye elektrik çarpıyor. Festivalde bulunan diğer insanlarda haliyle panikliyor ve izdiham oluşuyor. Herkes kaçma çabası içine girince birbirlerinin üstüne çıkıyorlar. Sonrası malum.. Allahım ne büyük trajedi!

Allah ailelelerine sabır versin. Kaldırılabilecek bi durum değil gerçekten. Resimler ve açıklamaları şurda. Bakmanızı pek tavsiye etmesem ama merak edenler için :


22 Kasım 2010 Pazartesi

zor yerden geldi




Yine bir mim konusuyla karşı karşıya kalmış durumdayım. Bu sefer zor yerden geldi kabul ediyorum. Bunun sorumlusu ise Jelibonik Yazılar adlı blog sahibi. Şimdi teşekkür mü etsem yoksa bu zor konu yüzünden bütün isyanımı dışarı mı vursam bilemedim :p Şaka bi yana teşekkür ederekten bu 20 maddelik mim konusuna başlamak için paçalarımı sıvıyorum. Hayde kolay gele.

1- En sevdiğiniz kelime: Bunu kelimeler olarak düzeltip hemen "lan" ve "olm" cevaplarını hiç düşünmeden yapıştırıyorum. Bu kelimeler candır arkadaşlar. Sizi zor zamanlarınızda hiç yalnız bırakmazlar. Ne zaman bi sıfata ihtiyacın olsa ve bi sıfat bulamasan bunlar devreye girer bende. Lügatımdan hiç düşmeyen hatta birincilikleri oynayan iki kelime. Sevilir yani.

2- En nefret ettiğiniz kelime: En nefret ettiğim kelime sanırım kanka ve çeşitleri. Kanka, kanki, kankitoş, panpa ( bu da yeni çıktı lanet ). Bunun yanı sıra aşkım ve türevlerini de sevmem. Aşkum, ajgum, aşkitoş, ciciş gibi vıcık vıcık yapışkanlık kokan laflar. Söyleyenlerin ağzına bi tane çarpasım gelmiyo değil.

3- Sizi ne heyecanlandırır: Zor bi soru aslında. Tek bi cevabı yok. Bir sürü şeyden heycanlanan biriyim. Özel numaralardan aranmak, bazen gelen mesajlar, yeni keşfettiğim şarkılar, gideceğim konser ve buna benzer şeyler ( partiler, eğlenceler..), toplum içinde şarkı söylemek, karşı takımın ceza sahası içine girdiğim anda duyduğum gol heycanı (pes için gerçerli) ayrıca tuttuğum takım atak yaptığında ve en fazla da gol attığında duyduğum heycan falan filan anacım. Hepsini yazarsam eğer sabaha çıkamam sanırım.

4- Heyecanınızı ne öldürür: Lafımın bölünmesi heyecanımı öldüren en büyük şey sanırım.Birine bir şey anlatırken pattan araya girip başkasına bi soru sorması ya da herhangi farklı bi konudan bahsetmeye başlaması. Hayatı o an ona zindan etmek isterim. Ve bunu yaptıktan sonra kesinlikle bi daha anlattığım konuya geri dönmem. Örnekleri çok başıma geldi arkadaşlarım bu durumdan çok çekti. Ama yapcak bişey yok arkadaşım. Pür dikkat dinliceksin beni. Yoksa yakarım çıranı yani.

5- En sevdiğiniz ses: Piyano sesi geldi ilk aklıma. Bütün gün hiç durmadan piyano dinleyebilirim. Bunun yanında erkeğin tok seslisi de en sevdiğim seslerden sayılabilir. öhöm neyse burayı geçelim.He bir de tezahürat sesi var tabi. Onu da es geçmemek lazım.

6- Nefret ettiğiniz ses: Tırnakların ya da sert cisimlerin duvara, tahtaya ve başka iğrenç sesler çıkarabilen diğer sert cisimlere sürtüldüğünde çıkan o ses. Ne cümle kurdum anasını satıyım. İşte o ses. Sinir etmek için yapanlar oluyo. Onların kafalarını aynı öyle sürtmek istiyorum işte o zaman.

7- Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Vücut yorgunluğuyla sonuçlanacak işler. Ne biliyim işte hamallık, çöpçülük gibi işler. He bi de parası az olan işleri yapmak istemem tabi her insanın isteyeceği gibi efendim.

8- Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Resim çizebilme sanırım. Böyle iyisinden ama yani. Ressam olacaksın. Aklına geleni çizeceksin. Ben deniyorum da aklımda olanla kağıda dökülenin arasında baya fark oluyo yani. Tamam güzel çiziyorum yine de ama aklımdakini hiç bi zaman tam yansıtamıyorum be. Kötü.

9- Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Mark Zuckerberg olmak isterdim valla. Adam akıllı gitmiş Harvarda ordan kafasıyla dünyanın en zengin genci oluvermiş şu facebook zımbırtısı sayesinde.Şimdi paraya para demiyo herif. Bi elinde para bi elinde sevgilisi hayatı yaşıyo valla. Oh anasını satıyım hayat ona güzel.

10- Nerede yaşamak isterdiniz: Maldivler efendime söyliyim Venedik ya da New York olabilir. Aslında büyük şehirlerin hepsinde yaşayabilirim. Kalabalığı ve gürültüyü seven bi insanım. He bi de deniz olursa iyi olur yani. Ama tabi şu an benim için en makbulü İstanbul olmakta. Seneye inşallah kavuşucam.

11- En önemli kusurunuz: Bu soru sanırım yanlış sorulmuş. En önemli değil en büyük kusurunuz olacaktı sanırım. En büyük kusurum çabuk affedebilmem ve bi insanı hayatımdan kolay kolay çıkaramamam. Yani tamam hayatımdan çıkarıyorum ama izi kolay kolay benden gitmiyor malesef. Yani o kadar şey yaşıyoruz paylaşıyoruz ve birden hayatından tamamen çıkıyor. Bu benim nedense bi türlü kabullenemediğim bir şey. O kadar şey paylaşıyosun sonuçta bence hayatının bi yerinde mutlaka olmalı. Tabi bu her durum için geçerli değil. Gerçekten hayatında olmaması gerekiyosa bunu haketmişse olması gerekeni yaparsın. Neyse bu karışık lan. İşte o yani. Anladınız siz.

12- Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Sigaradan NEFRET ederim. Tabi ki onu söylemicem. Ama alkole asla hayır diyemiyorum be. Kötü bi huy mu bilmiyorum ama keyif veren kısmını okuyunca direk alkolü yapıştırıyım dedim.

13- Kahramanınız kim: Babam. Yaşadığımız onca şeye rağmen ailem hala dimdik ayakta. Onun yerinde başka biri olsaydı yaptıklarının onda birini yapamazdı diye tahmin ediyorum. En büyük kahramanım. Yerim onu.

14- En çok kullandığınız kötü kelime: Kevaşe :D Geçen sene sınıfta arkadaşlarla ağzımıza dolanmıştı. Laf olsun diye aramızda naber lan kevaşe falan diyoduk. Kız erkek farketmeksizin. Dolandı bi kere ağzıma. Hala kullanıyorum. Lanet. Kurtulmam lazım. Hayır bi gün gelecek anneme falan söylicem sonra ölüm fermanımı yazacam yani.

15- Şu anki ruh haliniz: Valla şu an mükemmelim yahu. Abimi az önce peste yendim. İlk maç 3-1 ikinci maç 3-0. Çok pis oldu. Normalde hep o yenerdi ben pek yenemezdim ama bi ilham geldi ki sorma. Onun dışında Lara Fabian dinliyorum ve huzur doluyorum yani. 2 tane da browni intense çaktım değmeyin keyfime. He en önemlisini unutuyodum: Fenerbahçe Bucaya gider yaptı. Öperler burdan. Onun keyfi var üstümde.

16- Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Ye, iç, sıç.

17: Mutluluk rüyanız: Ben bunu anlamadım olm. Geçiyorum bunu.

18- Sizce mutluluğun tanımı: Sağlık+para+aşk+futbol+müzik( aşk konusunda kararsızım aslında. paran olunca her şey oluyo valla. artık buna inanıyorum nihoho)

19- Nasıl ölmek isterdiniz: Acı çekmeden. Uykumda olabilir ya da kalp krizi olabilir. Onda acı çekilmiyo sanırım. Yani ani ve acısız olsa iyi olur :p

20- Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini istersiniz: Bunu çok saçma buldum ben. Allah'a inanıyorum ama soru saçma geldi.

İşte böyle. Bir mimin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ne kadar uğraşsam da sonunda başardım.

He bu arada Lara Fabian demişken sizlerle de paylaşıyım da bi kulaklarınızın pası silinsin. Klip konserde geçiyor ve Lara hanım seyircilerin gösterdiği performans karşısında şok oluyor görüceksiniz ki. Bu kadar tatlı bi kadın olamaz sanırım. Nasıl şaşırıp ağlıyor. Heyt be.

intihar sebebi





O bir sarı ve tapılası bir sarı. Yani o birbirinden müthiş şarkıları yazmak, o kadar içten bi şekilde o şarkıları söylemek ve bi o kadar da insancıl olmak. İçindeki o anlayışı, o duyguları, o sevgiyi anlayabilmeyi çok isterdim. Onun gibi düşünebilmeyi, hissedebilmeyi de. İnsan var insan var abi. İnsan görün azcık. Az önce ölmeden önce yazdığı mektubu karşıma çıktı nette dolanırken. Çok önceden de okumuştum ama tekrardan okumak istedim. Çok kötü oldum be. Onun için ayrı çocuğu için ayrı üzüldüm. Özellikle mektubunda çocuğunun onu yanlış tanıması korkusuyla yazdığı o cümleyi okuduktan sonra.




Mektubu görmeyenler için paylaşıyım.

Bu da türkçe çevirisi:

Boddah'a Hitafen;

Daha çocukça şikayetleri olan, tükenmiş, deneyimli bir ahmağın ağzından konuşuyor olmak... Bu bayağı kolay anlaşılabilir bir not olmalı. Yıllar boyunca, diyelim ki, cemiyetimizin serbestliği ve benimsemesi ile ilgili ahlak punk rock 101 derslerinden alınan şikayetlerin ne kadar doğru olduğu kanıtlanmaktadır. Çok uzun zamandır okuyup, yazmakla brisket dinlemekten, yaratmaktan da olduğu gibi heyecan almadım. Bunlar için kelimelerle anlatılamayacak bir suçluluk duyuyorum.

Mesela sahne arkasındayken ve ışıklar sönüp kalabalığın çılgın tezahüratı başladığında, beni hayran olduğum ve kıskandığım Freddy Mercury'ye olduğu gibi etkilemedi. Gerçek şu ki sizi aptal yerine koyamam hiçbirinizi. Aklıma gelen en kötü suç, insanlara karşı sahtekarlık yapıp yüzde yüz eğleniyormuşum gibi görünerek dolap çevirmektir. Bazen sahneye çıkmadan önce mesai makinesine kart zımbalayacak gibi oluyorum. Gücümün yettiğince buna değer vermek için her şeyi denedim ve deniyorum. Tanrim, inan bana deniyorum ama bu yeterli olmuyor. Benim ve bizim birçok insanı etkilediğimiz ve eğlendirdiğimiz gerçeğine saygı duyuyorum. Elden kaybolduktan sonra kıymet veren biri o narsisistlerden biri olur. Ben çok hassasım. Bir zamanlar bir çocukken sahip olduğum hevesi yeniden kazanmak için biraz uyuşmaya ihtiyacım var. Son 3 turumuzda şahsen tanıdıklarıma ve müziğimin hayranı olan tüm insanlara çok değer verdim ama hala herkes için beslediğim öfke, suçluluk ve anlayışı aşamadım.

Hepimizin içinde iyilik var ve sanırım insanları çok fazla seviyorum. Öyle çok ki bu beni mutsuz hissettiriyor. Üzgün, küçük, hassas, değer vermeyen bir balık burcu, İsa oğlum!İhtiras ve anlayış yemini eden cazibeli bir karım var ve bana eski halimi çok fazla hatırlatan bir kızım. Sevgi, neşe dolu, her gördüğü insanı öpüyor çünkü herkes çok iyidir ve ona zarar vermez! Frances'in üzgün, kendine zarar veren ölü bir rocker olduğumu düşünecek olmasına dayanamıyorum.

İyi yapıyorum, çok iyi ve minnettarım, ama yedi yaşından beri insanlara karşı genel bir nefret duydum. Sırf insanlarla iyi geçinmek için ve anlayış sahibi olmak kolay görünüyor diye. Anlayış! Sanırım sadece insanların çok sevdiğim ve onlara çok üzüldüğüm için. Geçen yıllar boyunca mektuplarınız ve ilgileriniz için hepinize teşekkür ediyorum. Ben çok kararsız, ümitsizim. Artık eski tutkum yok ve şunu hatırla, sönüp gitmektense yanmak daha iyidir.

Barış,
sevgi,
anlayış...
Frances ve Courtney sunağınızda olacağım.
Lütfen devam et Courtney
Frances için
Hayatı çok daha mutlu olacak bensiz..
Sizi seviyorum sizi seviyorum "

Boddah, Kurt Cobain'in küçük çocukken kendince yarattığı ve varlığına inandığı kahramanıdır.


Sarılar hep beni çekmiştir. Tabi aklı ve zevki olan sarılar. Bu adam başı çeker abi. Bu adama ölünür be.

açıvereydim kollarımı gitme diyeydim




Yıl içinde hatta son bir buçuk yıl içinde yaptığım en büyük değişiklik:

Saçlarımı kestirdim.

Acısı hala içimde.

18 Kasım 2010 Perşembe


Bu da bugünkü yatan kuponum. Hollanda bi gol daha ataydı iyiydi.

Yapmıcaktın bunu bana Hollanda. Yalnız babamın kupon yaptığımdan haberi yoktu. Hollanda her atak yaptığında bağırıyorum falan. Sonra da ay ben neden seviniyosam falan diye kıvırıyorum. Hem Türkiyenin hem Hollandanın kazanmasını istemek tuhaf oldu lan.

17 Kasım 2010 Çarşamba

havada karada



Babam büyüdüğümü hala kabullenemedi. Bakınız:
Bi tanesinin de yarısı bitmiş yalnız. Sana alıyorum diyo ama çaktırmadan kendisi mi kullanıyo anlamadım. Bi garip adam. Neyse.

Şimdi ben şunları gördüm. Görmez olaydım.Bakmaz olaydım. İçim kan ağlıyor
yani o derece. Bana bi bunu versinler içinde uyurum lan. Evim bellerim.

Her türlüsü kabulüm. Kayıtsız şartsız seviyorum. Hem ben bununla yolda gitmicem. Yüzüyo bu bilmem bilir misiniz. Kırılan rekorlar falan var hani. Yedi buçuk saat yüzmüş bi adadan öteki adaya kahramanım. İşte öyle ben de kıtalar arası yüzmeyi planlıyorum hahaha. Olmadı uçururum. Bence uçabilir de. Canavar gibi. Tü maşallah.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Alçak mim bütün sırlarımı ortaya çıkardın

'Voodoo-ing' adlı blog sahibi tarafından mimlenmişim efendim. Teşekkürlerimi gönderiyorum ve hemen konuya geçmek istiyorum.

''Garip alışkanlıklarımız ve yapamadıklarımız nelerdir?''

1)Eğer yemek yiyorsam ya da temizlik, bulaşık gibi işlerle uğraşıyorsam altıma edeceğimi bilsem bile o işi bitirene kadar tuvalete gitmem. En garibi sanırım bu.

2)Dolmuşta, otobüste giderken ya da yolda yürürken -bazen dururken- saate bikaç dk önce bakıp kaç olduğunu bilmeme rağmen tekrar ve tekrar bakmam.

3)Yapamadığım şey ve yapmak istediğim şey futbol oynamak. Tamam tribüne çıkıp erkekler gibi bağırabiliyorum ama topu ayağımda tutmayı pek beceremiyorum be. Güzel top sektirseydim de yeterli olabilirdi benim için.Yani şimdi pes sahalarında yeri geliyo erkeklere taş çıkarıyorum ama bunu reale dökmek isterdim açıkçası. Öyle pek bi heycanlı olurdu lan. uuu

4)Sayısal loto, milli piyango tutturamıyorum mesela arkadaşım. Yapamıyorum yani. Bu da yapamadıklarımdan sayılabilir. Elin oğlu nasıl mis gibi tutturup anında milyoner oluyo. O olabilirse ben de olabilirm yani. Ama yapamıyorum. Bunu yapabilmeyi çok isterdim.

5)Sırt çantamla aklıma gelen her yere gidebilmeyi isterdim mesela anacım. Düşünsene orası senin burası benim gez babam gez. Yanında da sevgilin olsa iyi olurdu hani. Olmazsa da sevgilisini yiyim can yoldaşım biricik arkadaşım Aysunum da yeter bana.

6)Şunu da yapamıyorum: ( ulan ne beceriksizmişim kendimle yüzleştim resmen) Aşık olamıyorum. Ya da herhangi bi ilişkiyi adam akıllı yürütemiyorum. Yani yürümüyo benimkisi genelde. Topal mıdır nedir. Tekliyo arada sonra da kötürüm işte. He onu da geçtim artık bi ilişki kavramı bile yaratamıyorum. Yani son bir buçuk senedir kıh kıh.

7)Dışarda genelde tek başıma olduğumda aşırı hızlı yürürüm. Gerçi sadece tek başıma olduğumda değil. Arkdaşlarımın çoğu yetişememekten baya bi yakınır. Hızlı yaşıyorum arkadaşım ben napıyım yahu (yalana gel)

Aklıma gelenler şimdilik bunlar efendim.Zaten daha fazla yazarsam izleyicilerimi kaybedicem. Bütün kötü şeylerimi söyledim yahu. Bi dahaki mim konusunda görüşmek üzere ( dermişim )

14 Kasım 2010 Pazar

futbol aşktır dediler heralde lan dedim


Gariptir ki pes ya da fifa oynarken acaip acaip şarkılar söylüyorum ve benden beklenmeyen performanslar gösteriyorum. Az önce pes oynadım ve en son Hülya Avşar'ın çok eski bi şarkısını söylediğimi hatırlıyorum.Ama şu an şarkıyı hatırlamıyorum. Şarkı maç süresi içinde sürüyor sonra birden beynimden siliniyor.Sağlıklı olanı da bu gerçi. Yoksa o şarkılar dilime dolanırsa fenaaaa. Her iki tarafın ceza sahası içinde şaşırılacak sesler çıkarabiliyorum mesela. Ya da sandalyede tuhaf şekillere girebiliyorum. Ya da kendimi spikerlik yaparken buluyorum. Ya da spikerin ingilizce laflarını tekrarlarken. Çoooğ iyi oluyo ama be. Böyle bi stres atıyosun ya. Valla kral oluyo he .

12 Kasım 2010 Cuma

Can'lanıyorum

Bir sene önce İstanbul'da görüştüğüm biri vardı. Adı Can. O zamanlar İstanbula sık sık gittiğim için 3-4 kere görüşmüştük. Aramızda bişeyler vardı ama ikimizde söylemiyorduk. Ondan fazlasıyla hoşlanıyodum ve buluştuğumuzda da aşırı eğleniyoduk. Karabüke döndüğümde sürekli msnde konuşuyor ya da mesajlaşıyoduk. O zamanlar facebookta okeye girer ve önümüze gelene sallardık. Daha doğrusu o sallar ben genelde gülmekten yazamazdım bile. Tanışalı çok uzun süre olmuştu ve belki 1-2 ay daha konuşsaydık sevgili olabilirdik. Ya da ben öyle düşünüyodum bilnmiyorum. Belki öyle olmasını istediğimden öyle düşünüyodum. Böyle düşündüğüm bi gün yine gece okeye girmeye karar verdik. Bunun bi arkadaşı daha vardı ve gelen kişiyle dalga geçiyolardı ya da birbirimizle dalga geçiyoduk falan. Daha sonra Can hadi kübra facebookları değiştirelim sen benimkinden gir okeye ben seninkinden giriyim diye bi fikir attı ortaya. Şaşkınlıkla sevinç arasında bi duyguya kapıldım. Çünkü birbirimizin özeline girmeye başlamıştık ki bu da sevgili olma yolunda önemli adımlardı. Mesaj bölümümü kontrol ettim önce ama zaten bir şey olduğunu düşünmediğimden tamam dedim. Mesajlarımı okumadım bile. Facebooklarımızı değiştirdik ve öyle facebooka girdik. Can herkese benim facebookumdan bişeyler diyor ben de her zamanki gibi gülmekten yazamıyordum. Derken Can'dan şöyle bir teklif daha geldi: Mesajlarına giriyim mi ? Aslında ıvır zıvır bir sürü mesaj olması rahatsız etti ama çekindiğim bir şey olmadığı için girebilirsin dedim. Aynı şekilde ben de onun mesajlarına girdim. Bu süre içinde hala okeydeydik ve bir iki dakika sonra okeyden vaaaay kübra sen de mi okeyden erkek ayarlıyosun gibi saçma sapan bişey söyledi. Ben dumur olmuş bi şekilde ne diyosun sen ya gibisinden bişeyler söyledim. Bahsettiği kişi Tarık diye biriydi. 3 kız okeye girmiştik ve zaman geçiriyoduk. Önümüze gelenle de dalga geçiyoduk. Sonra tarık diye biri geldi ve ben buna sallamaya başladım. Çocuk tabi aramızda eğlendiğimizi anladı ve çıkmadı. Ona dediğim hiçbir şeye de sesini çıkarmadı. Biz de iyi hadi gel bi okey oynayalım o zaman dedik ama oynarken de ben sürekli dalga geçiyordum. Oyun bitti hepimiz çıktık okeyden. 10 dakika sonra Tarıktan ekleme talebi gelmişti. Ben tabi şok. Mesaj attım nasıl buldun beni diye zor olmadı arkadaşın iki isimli ve o isimden başka kimsede yok. onun arkadaşlarından seni arattım ve buldum. çok da kolay oldu dedi. Çok kafa çocuktu ben de ekleme talebini kabul ettim. İşte yuh uğraşmışsın da bi de eklemişsin gibisine mesajlarım da sürdü. İşte Can'ın bahsettiği olay buydu. Çocukla bi yığın dalga geçtim, bi küfür etmediğim kaldı, daha sonra çocuk beni ekledi ve kafa bi çocuk diye kabul ettiğim için okeyden erkek düşürüyor oldum. Bi anda durum öyle değişti ki durumu anlatamıyodum bile. Olayı okeyde arkadaşına anlatıyodu. O da hadi be yuh kübra sen de mi gibisine bişeyler diyodu. Açıklamaya çalışıyodum ama nafile. Can 5 dakika daha durduktan sonra ben çıkıyorum senin facebookundan sen de çık değiştirelim dedi. Bişeyler olduğunun farkındaydım. Msnden noluyoruz dedim. O da ben böyle şeylere gelemem kız dediğin biraz ağır olacak dedi. Nasıl ya ne demeye çalışıyosun sen dedim. Ve dediği şuydu : okeyden çocuk düşür, başka erkekleri ekle facebookuna ordan msnine ekle falan ben böyle şeylere gelemem. Ben erkek olduğum halde bütün kızlara resti çekiyorum küfür ediyorum senin yaptığına bak herkese laf yetiştirmeye çalışıyosun gibisinden bişeyler söyledi. Onun mesajları gerçekten öyleydi. 15e yakın kız mesaj atmış ya git başımdan demiş ya da küfür etmişti. Ama onlardan başka ne gelen ne de gönderilen mesaj vardı. Her şey tertemizdi. Anlaşılan bunu aklında ayarlamış ya mesajlarını temizleyip öneride bulunmuştu ya da benim gibi ıvır zıvır mesajları anında siliyordu. O da yığınla kız eklemişti ama hiçbiri o an facebookunda yoktu. Bana ben ekliyorum fotoğraflarına bakıp siliyorum demişti. Gerçekten de öyleydi. Facebooktan erkek ekleme olayına gelince de olay aslında şöyleydi:
Uzun süredir konuşmadığım biri vardı Ali adında. Küçük bi olaydan dolayı aramız bozulmuştu ve ben artık daha fazla öyle durmak istemiyordum.
Ekleme talebi gönderdim. Önce mesaj attı. Tanışıyor muyuz ? :) diye. Ben de hayır öylesine eklemiştim fotoğraflarını merak ettim de :) dedim. İkimiz de imalı konuşuyorduk ve aslında ondan böyle aptal gülücükler kullanıyorduk. Hmm tamam o zaman :) dedi msnini verdi ve ekle dedi. Peki :) dedim. Ve Can bunu da okudu. Ve kim okursa okusun farklı anlıcağı gibi o da farklı anladı. Açıklayamadım. Açıklasaydım da inanmıcaktı zaten. Yalan söylüyorum olcaktı. Hiçbi şey demedim. Ve o kadar ağır kelimeler kullanmaya başladı ki 10 dakika önce kahkahalarla gülen ben şimdi ağlıyordum ve durumu açıklayamadığım için saçımı başımı yoluyordum. Daha sonra bişeyler daha dedi ağır kelimeler tam olarak hatırlamıyorum ve birbirimizi sildik. Çok üzülmüştüm. Fazlasıyla. Bilmediği ve anlamadığı şeylerden dolayı bana çok ağır kelimeler kullanmıştı ve beni en çok üzen de buydu. Bi de açıklayamamam. Açıklayabilseydim böyle şeyler demezdi biliyodum ama açıklamama da inanmıcaktı. Onu da biliyordum. Bu şekilde aramızdaki her şey bitti ve ben bir sene boyunca gerçe
kten hiç unutmadım. Sürekli bişeylerden dolayı aklıma geliyordu. Özellikle İstanbula gittiğim zamanlarda. İlk buluştuğumzda Küçük Beyoğluna gitmiştik ve oraya her gidişimizde deli gibi onu düşünüyordum. Bazen rüyalarıma giriyordu. Ama onu aramaya bi türlü cesaret edemiyordum. Çünkü biliyodum ki bu konularda aşırı sertti. Bittiyse bitti. Bi daha geri dönüşü yok. Böyle olunca da aramak beni çok korkutuyodu. Bana dediği şeylerden dolayı ona kızsam da açıklama yapmadığım için öyle dediğini biliyordum. O yüzden aklımdan çıkaramıyordum.


Geçen gece rüyamda onu gördüm. Sarılıyorum ve Can çok özlemişim seni falan diyorum. İçimde
nasıl yoğun bi duygu var ama. Birden uyandım. Öyle üzüldüm ki rüya olduğu için anlatamam. Ve o özlemle
mesaj attım cana. Boş mesaj. Gece 4 civarlarındaydı. Çok korkuyodum ama yapmştm bi kere. Sabah 11 civarlarında telefon sesiyle uyandım. 212li bi numara arıyodu. O halde konuşamazdım ve çok uykum vardı. Açmadım. 2 dakika sonra bi daha telefon çalmaya başladı. Bu sefer Can arıyodu. Zıpkın gibi kalktım yataktan. Ne yapacağımı bilmiyordum. Açmamaya karar verdim çünkü belki sesimden tanırdı hem sesini duyunca konuşamazdım ve zaten konuşabilsem ne diyecektim. Sen kimsin neden mesaj gönderdin dediğinde ne dicektim. Herhangi bi açıklamam yoktu. 1 saat aralıklarla aramayı sürdürdü. Daha sonra pardon yanlışlıkla oldu gibisinden mesaj attım. kim olduğumu sordu ve söylemesem daha iyi olur dedim. Merak ettiğini ama ısrar etmiceğini söyledi. Ben de söylemeye karar verdim ve söyledim. Bi daha beni arama, msj atma gibi bi msj ya da küfür dolu bi msjla karşılaşacağımdan adım gibi emindim. Ama öyle olmadı. Üniversitemi sordu. Ne yaptığımı falan. Mutluluktan uçuyodum. Biraz mesajlaştıktan sonra 'daha sonra konuşuruz'la biten bi mesaj geldi. Ben mesajlaşmanın orda biteceğini düşünüyodum ama o daha sonra konuşuruz demişti bu benim için çok önemliydi ve gerçekten mutlu hissediyordum. Gece tekrar bir iki kere mesajlaştık ve msne ekleyelim dedi. Kontörü bitmek üzereydi ve konuşamayacaktık. Gece 2 civarlarında geldi ve görüşmediğimz zamanlarda yaptığımız şeyleri anlattık. Güldük yine.. Gerçekten özlemişim diye düşündüm. Gerçekten.. Çıkarken yarın gece konuşuruz yine dedi. Daha sonra konuşuruz cümleleriyle bile mutlu oluyordum. Çünkü o hayatımda gerçekten önemliydi. Ne olursa olsun kaybetmek istemiyordum. İyi ki o mesajı atmışım ve iyi ki cesaretimi toplayıp ismimi söyleyebilmişim. Şimdi uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar iyi hissediyorum.

8 Kasım 2010 Pazartesi

beş madde

-O değil de Forlan bi gol ataydı iyiydi be. O adamı Dünya Kupası maçlarından beri bi ayrı seviyorum nedense. Sevilir o yani. Sevmeyeni öperler arkadaşım.

-Bence takım elbiseli iş adamı havasında olan abiler amcalar minibüslere binmemeliler. Bütün karizmaları anında sıfırlanıyor be.Yani dolmuşun her yerinde geçerli değil bu tabi.Sorun 3 kişilik lanet ön koltuk. Oraya asla oturmam ve o acınası duruma düşmek istemem. Hele arada kaldıysan sıçtın direk yani. O takım elbiseli, karizma adam gidiyor yerine ezilip büzülen, nereye bakacağını şaşıran, dikiz aynasından arkadaki bütün kişilerin onu görebilmesi huzursuzluğuyla daha da kızaran bozaran sinirlenen ezik bir adam geliyor. Geçen yine dolmuşta böyle acınası bir vakayla karşılaştım ve dayanamadım güldüm. Adamın o hali sesli gülmeme engel olamadı ve haliyle dolmuştaki o diğerlerinin bakışlarını üzerime çekmeyi başardım. Kendimi ayrıca tebrik ediyorum.

-Merak ettiğim bir konu var. Nasıl oluyor da anneler seneler seneler ve seneler geçmesine rağmen hiç durmadan ve bıkmadan konuşma kabiliyetini gösterebiliyorlar? Mesela benim annem ; başı ağrıdığında, beli ağrıdığında, yorulduğunda, temizlik yaptığında, televizyon izlediğinde, chat yaptığında, tuvalete girdiğinde, dışarı çıktığında, uykusu arasında sürekli konuşur. Yani hep konuşur. Konuşur , konuşur ve yine konuşur. Harika bir performans. Ben böyle bi anne olmak istemiyorum.

-Alışveriş manyaklığına yakalandım.Feci bi durum. İçimde bi yerlerde her zaman yatar ama sık sık çıkmaz bu. Genel olarak alışveriş manyağı diye bahsedilen kızlardan değilim yani. Sürekli deli gibi alışveriş yapmam. Ama o canavar çıkınca fena oluyo be. Ekstre hala gelmedi. Gelmemesi için de her gece yatmadan önce dua ediyorum. Amin.

-Bazen bi sevgilim olmasını istemiyor değilim. Sevmenin nasıl bi duygu olduğunu sanırım unutmuş bulunmaktayım. ALKIŞ. Herkes başaramaz yani. Hani bir buçuk senedir sevgilim yok bu yüzden dicem ama daha uzun süredir sevgilisi olmayan arkadaşlar var. Onlarda bu semptomları göremiyorum. Yani onlar sevgilisi olmadan seven insanlar. Ben ikisini de yapamıyorum. Öyle de beceriksizim işte. Bilin yani.

5 Kasım 2010 Cuma

Paranoyaklaşmakta(mı)yım

Son zamanlarda bende bugüne kadar hiç olmayan bir şey oluyor. Abimden korkmak. Yaklaşık 5 senedir hasta olmasına rağmen ondan hiç korkmamıştım.
Hastalığının ilk senelerinde hala aynı odayı paylaşıyorduk ve hastalığı o zamanlarda bu kadar durgun değildi. Her gün farklı bir olayla karşılaşıyor, her gün abimin farklı düşünceleriyle savaşıyor, dinsel konuların içinden çıkamıyorduk. Geceleri inlemeleriyle onu uyandırırdım ve uyandırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi uykuya dalmasını bekler, nefes alış verişleri derinleşince ve uykuya daldığını anlayınca iç huzuruyla ben de uykuma dönerdim. Bana bişey yapmasından değil, ona bişey olmasından korkuyordum. Ailemi bıçakladığı zaman bile korkmamıştım ondan. Sadece kızgındım. Ona çok fazla kızgındım ve nasıl affedeceğimi bilmiyordum. Benim için çok zor bi durumdu.Bir yanım onu affetmemi çünkü bunu bilinçli yapmadığını, diğer yanım ise ailemi nasıl bıçakladığını her ne kadar hasta olsa bile kesinlikle böyle bişey yapmaması gerektiğini söylüyordu.Hangisini seçersem onun, benim ve ailem için daha iyi olurdu bilemiyordum.Onu affetmeyi seçtim çünkü gözlerindeki perişanlık, üzgünlük ve pişmanlık üzüntümü hayli arttırıyordu. Her ne kadar ölümcül bişey yaptıysa da ona yeteri kadar kızamıyordum.İşin tuhaf kısmı ben bu bıçaklama olayı olduğunda da ondan hiç korkmamıştım. Evde eğer ben de olsaydım beni de bıçaklayacağı apaçık ortadaydı ama ben yine de korkmuyordum. Neden bilmiyorum. Şu ana kadar bana şiddet içerikli herhangi bişey yapmadığından dolayı mı karar veremiyorum. Ama söz konusu ben olduğumda kendini çok fazla tutuyor. Buna eminim. Seneler öncesinde bir kere sofrayı hazırlıyordum. tam tabakları yerleştiriyordum ki abim içerden koşan adımlarla geldi. Gözleri kendisine ait değildi. Kulakları sıkıntıdan kıpkırmızıydı ve dibime kadar gelip elini havaya kaldırdı. Kendi sesi olduğuna hala inanamadığım o sesle napıyosun sen diye bağırdı. Eli havada yumruk şeklindeydi ve yanlış tek bir hareketimle ya da kelimemle onu bana indiricekti.Bişey yapmadım abicim gibi bişeyler geveledim ve sustum. Gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. İçerden annem koşarak geldi ve oğlum kardeşin bişey yapmadı neden kızıyosun gibi cümlelerle onu yatıştırmaya çalıştı. Abim bikaç saniye sonra elini indirdi ve beni öperek ben sana bişey yapabilir miyim kardeşim korkma sakın dedi. Sadece o an korktum ondan. O da onun korkusu değil belki de yumruğun inme korkusuydu. Acı korkusu. Emin olamıyorum.
Kendi hayatım ve ailemin hayatı pahasına da olsa diğer yarım olduğu için ondan hiçbir zaman korkamıyorum belki de.Ya da ona yeteri kadar kızamıyorum.Bilemiyorum gerçekten.
Ama son zamanlarda ciddi anlamda sürekli hastalıklı düşünceler geçiyor aklımdan.Ya şimdi balkona çıkarsa yeniden atlarsa, ya mutfaktan bıçak alırsa, ya şimdi yanımda oturuyoken bana bişey yaparsa, ya babama vurursa, ya evden kaçarsa, ya arabada giderken atlarsa, ya şunu yaparsa, ya bunu yaparsa... Beynimden öyle düşünceler geçiyor ki bi an abimin değil de benim şizofren olduğumu düşünüyorum.
Balkondan atladığı günden beri mutfak onun için yasaklı bölge ilan edildi. Sözlü olarak değil ama hepimiz anlaşmışız gibi abimi oraya tek başına çıkarmıyoruz.Ya babam ya annem ya ben mutfağa girer girmez bi bahaneyle arkasından gidiyoruz ve ordan çıkana ya da çıkarana kadar yanında duruyoruz.O bölgeden o kadar korktum ki geçen gece saat 4 civarlarında uyurken mutfağın ışığının açılmasıyla uyandım. Odamın kapısının bir bölümü camlı olduğundan direk görebiliyorum. Herhangi bir ses duymamıştım. Sadece ışıkla uyandım ve nasıl koştuğumu bilemedim. Acıktığını ve yemek yiceğini söyledi. Ben de yalan söyleyerek daha uyuyamadığımı ve benim de acıktığımı söyledim. O odasına geçene kadar da onunla bişeyler yedim.
Dün evde yalnızdık ve dersaneye gidecektim. Babam 15 dakikaya geleceğini söylemişti. Az zamanım vardı ve abimi yalnız bırakmak istemediğimden saçlarımı yıkıyım dedim. Ama banyoda geçirdiğim o 5 dakikalık süre.. Resmen bi ömür gibiydi. Evden çıkan her sesi dinliyodum. Şu an mutfaktaki çekmeceyi mi açtı, acaba bıçağı mı aldı, bana burda bişey yapabilir mi, balkonun kapısı mı açıldı.. gibi paranoyak düşünceler. Saçımı aceleyle duruladıktan sonra resmen içeri koştum. Ve oturmuş televizyon karşısında çekirdek çıtlatıyordu. Nasıl bir oh çektim anlatamam.
Kendi aklımdan böyle paranoyak düşünceler geçerken ve onu masum şeyler yaparken bulduğumda kendime çok kızıyorum. Nasıl böyle şeyler düşünebilirm diyorum. O benim abim! Ama kendime bu kadar kızmama rağmen bu paranoyak düşünceleri aklımdan çıkaramıyorum.
Şu an babamla 1 saat mesafelik bir yere gidiyolar gezmek için.Ve aklımda şu hastalıklı düşünceler var:
-Ya babama araba sürerken bişey yaparsa ve dolayısıyla kaza yaparlarsa,
-Ya babam arabayı sürerken kendini arabadan atarsa(bi kere böyle bişeye yeltenmişti)
-Ya orda sıkıntılanırsa ve kendine herhangi kötü bişey yaparsa.
Sadece güleryüzlü şekilde geri gelmelerini istiyorum. Bu kapıdan çıktıkları gibi dönmelerini istiyorum. Ve dua etmekten başka bi çarem yok. En kötüsü de bu..

Nerden çıktın TBS




Bakın gerçekten fazla bişey istemiyorum ya. Çok ciddiyim. Bi TBS yeter be. Hadi be abi be. Gözünüzün yağını yiyim biri bana şundan alıversin. Hem 230lardan 135 olmş bi yerde. İndirimde. He? Olmaz mı. Yani ben şimdi bu rengi görnce TBS'de öliyim dedim ya. Hayat dursun dedim. Yani Messi'nin futbolu bırakacak olması gibi, en sevdiğiniz grubun bi daha albüm çıkarmayacak olması gibi, bi daha çikolata yemeyeceksiniz gibi hissetmek. Daha nasıl anlatıyım lağn! Anlayın işte içimdeki yanan ateşi. Anlayın abiler ablalar.

Remember remember the fifth of November




Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var, Bay Creedy.Ve fikirler kurşun geçirmezdir.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Tadına varamayacak olduktan sonra, kokutmak zorunda değiliz beynimizde.

Kapalı bir sandığın içinde gün ışığına çıkmayı bekleyen, kıymeti bilinmemiş bir define değilim ben.Hakkımda soracağın her sorunun cevabı üç aşağı beş yukarı sende saklı zaten.Beni keşfetmeye çalışmanı da, keşfettiğini sanmanı da istemem.Tanımak zorunda değiliz birbirimizi.Başkaları hakkında edinilen bilgiler, çöplükten gelişigüzel çıkarılan yiyeceklere benzer.Tadına varamayacak olduktan sonra, kokutmak zorunda değiliz beynimizde.
Bit Palas*

Ya.

'Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi , kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı.'

1 Kasım 2010 Pazartesi

Mim konusu

Efenim Girl with the red baloon adlı blog sahibi tarafından mim'lenmişim. Öpüyorum kendisini kırmızı kırmızı :*

Mim Konusu: Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Seçtiğiniz kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.


Kitabımın adı : Masumiyet Müzesi. Orhan Pamuk'un o muhteşem kitaplarından biri ve benim için en güzeli. Okumayanların okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Ve hemen 55. sayfayı sizlerle paylaşıyorum.


Bu, bütün hayatım boyunca güzel bir kızla hep yapmak isteyeceğim ve çok da merak ettiğim bir şeydi. Amerika'daki bir-iki rastlantı dışında, aslında otuz yıllık hayatımda dudaktan öpüşen bir çifti sinemadan başka bir yerde de hiç görmemiştim. Sinemalar yalnız çocukluğumda değil, o yıllarda bile bana öpüşen başkalarını seyretmek için gittiğimiz yerlermiş gibi gelirdi. Hikâye, öpüşmek için bahaneydi. Füsunun da, benimle öpüşürken filmlerde gördüğü öpüşmeleri taklit ettiğini hissederdim.

Şimdi Füsun ile öpüşmelerimiz hakkında bir şeyler söylemekistiyorum. Hem hikâyemin cinsellik ve arzu ile ilgili ciddi yanını olduğugibi hissettirmek, hem de onu hafiflik ve bayağılıktan korumak gibi bir endişem var: Füsun'un ağzının pudra şekeri tadının, çiğnediği Zambomarka çikletten geldiğini zannediyordum. Artık Füsun ile öpüşmek, ilkbuluşmalarımızdaki gibi yalnızca birbirimizi sınamak, karşılıklıduyduğumuz çekimi ifade etmek için yaptığımız kışkırtıcı bir hareketdeğil, kendi zevkimiz için yaptığımız ve yaptıkça da, ne olduğunuikimizin de hayretle keşfettiği bir şeydi. Islak ağızlarımız, birbirini cesa-retlendiren dillerimiz kadar her uzun öpüşte hatıraların da işekarıştığını, tadını çıkara çıkara uzun uzun öpüştükçe, ikimiz de ilk defa fark ediyorduk. Böylece öpüşürken önce onu öpüyordum, sonra hatıralarımdaki onu öpüyordum, sonra bir an gözümü açıyor ve gözümü kapayıp az önce gördüğüm onu ve hatıralarımdaki onu öpüyordum, ama bir süre sonra bu hatıralara ona benzeyen birileri de karışıyor ve onları da öpüyordum ve sonra da bütün bu kalabalıkla aynıanda öpüştüğüm için kendimi daha erkek buluyordum ve bu sefer onuöperken başka biri olarak öpüyordum ve çocuksu ağzının, genişdudaklarının ve istekli, oyuncu dilinin ağzımın içindeki hareketlerindenaldığım haz, akıl karışıklığı ve pek çok yeni fikir ("Bu bir çocuk," dedibir fikir, "Evet çok kadın bir çocuk," dedi başka bir fikir), onu öperkenolduğum bütün kişilerle ve o beni öperken hatıralarımda canlanan bütün Füsunlarla karışarak gitgide büyü-yordu.


İşte böyle. Tekrardan okumalısınız. Kimseyi mimlemek istemiyorum içinden gelen yazabilir. öpüldünüüğğğzzz