13 Mayıs 2011 Cuma

Zamanla

Zamanla cümleleri hiç bir çırpıda söyleyemez hale geliyorsunuz. Anlık sözler veremiyor, anlık kararlar alamıyorsunuz. Günler, haftalar hatta aylar sonrasına planlar yapamıyorsunuz. Bırakın günleri dakikaların bile hesabını yapamaz hale geliyorsunuz.

Zamanla dağarcığınızdaki "kesin" kelimesi yavaş yavaş silikleşmeye başlıyor. Bir zaman sonra o kelimeyi ne kadar az kullandığınızı farkediyorsunuz. Hatta bir gün geliyor en son ne zaman kullandığınızı hatırlayamıyorsunuz bile.

Zamanla anlatmak en büyük yükünüz haline geliyor. Olanları başkasına anlatmaktansa bir daha, bir daha kendinize anlatmaya başlıyorsunuz. Duaları ekleyerek bitiriyorsunuz. Belki de bir insanın edeceği teselliden daha iyi geliyor size, kendinizi daha iyi hissediyorsunuz.

Zamanla belki her şeye çare bulabiliyorsunuz. Kaybettiklerinize, aldığınız yaralara, acılara, gözyaşlarına, her şey normalmişçsine hayatınıza devam etmenize.. Her şeye çare bulabiliyorsunuz ama zaman kelimesi bir tek asıl soruna iyi gelmiyor. Zamanla geçer dediğiniz o asıl sorun zamanla asla geçmiyor. Aksine zamanla kat be kat güçleniyor. Altında kalma korkusu ise zamanla en korktuğunuz şey haline geliyor.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

‎"Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır."

Hayatımda öyle şeyler oluyor ki birini sindirmeye çalışırken başka bi olay patlak veriyor. Keşke hepsi olmasa da bikaçı beni mutlu eden şeyler olsaydı da onlardan bahsedebilseydim. Kendimi gerçekten tanıyamıyorum artık. Nasıl oluyor da bu kadar acıya rağmen hala ayakta kalabiliyorum ya da hala gülebiliyorum.

Bütün olaylar abimin etrafında dönüyor haliyle. Hayatımı tam anlamıyla etkileyen ve yönlendiren her şey abimin rahatsızlığından kaynaklanıyor. Hiçbi şekilde olayların gidişatını değiştiremiyoruz. Ne ben ne de annemle babam. Zaten bizi en çok üzen, en çok yıpratan da tam olarak bu olay. Eğer elimizden en ufak bi fayda gelcekse canımızı vermeye hazırız. Abimin ağzından çıkacak en ufak kelimenin kölesi durumuna geldik resmen. Her dediğini yapıyoruz, onu rahat ettirmek için sıkıntılarını azaltabilmek için elimizden gelen her türlü şeyi yapıyoruz. Onu azcık da olsa gülümsetebilmek için babamın yapmadığı şaklabanlık kalmıyor. Kılıktan kılığa giriyoruz. Hayatımızdaki diğer bütün şeyleri o olduğu zaman bi kenara bırakıyoruz. Hayat onun etrafında dönüyor bizim için ve her geçen saniye dualara biraz daha sarılıyoruz. Her saniye iyileşmesi için tekrar tekrar dualar ediyoruz. Her an bi çare arıyoruz hastalığı için. Sokaktaki bi sarhoşta şifa var deseler ondan bile medet umacak duruma geldik.

En son intihar girişiminden sonra hayata döndüğünde dünyalar bizim olmuştu. İlerde gelebilecek başka sorunlar olacaktı, biliyorduk ama onun varlığı bizim için çok önemliydi ve başka hiçbir şey umrumuzda değildi. Yaklaşık 2 ay yatakta kaldı ve daha sonra bacağına takılan platin sayesinde yürümeye başladı. Her şey güzel gidiyor derken başka bi olay patlak verdi. Saniyesi saniyesine tutmadığı için ne zaman ne geleceğini haliyle kestiremiyoduk. O gün baya sıkıntılıydı ve gözleri tuhaf bakıyodu. O değildi yani abimin bakışları değildi. Önce kafayı bana taktı her şeye bahaneler bulup bağırmaya başladı. Ama kafasına taktığı şeyler çok sıradan ve kimsenin önemsemeyeceği şeylerdi. O gece kafasına taktığı şey de hırkamın neden uzun olduğuydu. Aslında amaç bi yerden bi bahane bulup bana saldırmaktı hepimiz farkındaydık. Belki de ondan ilk kez o kadar korkmuştum. Çünkü daha önce bana yönelik şahsen bi saldırısı olmamıştı. Arkadaşımda kalmayı tercih ettim. O gece babama saldırmış gece 3 civarı. Zar zor sakinleştirdikten sonra hastaneye kaldırmışlar. Ben her şeyden habersiz eve geldiğimde annemlerin o her enkaz sonrasında olan suratlarını gördüm. Bembeyazdılar. Neler olup bittiğini sordum üzülmeyeyim diye çok yüzeysel bişeyler söylediler. Asıl olayı daha sonra babam arkadaşına anlatırken duydum. Yaklaşık 3 hafta hastanede yattıktan sonra çıkardık. 1 hafta sonra da Ankara'daki Özel Boylam Psikiyatri Hastanesi'ne yatırdık. Kendisi de orayı çok beğendiği için seve seve kabul etti. Diğer devlet hastaneler gibi olmadığı için bizim de gözümüz arkada kalmamıştı en azından içimiz az da olsa rahattı. Yaklaşık 1 ay kaldı ve sonra çıkmak istedi. Zaten hastanenin günlük fiyatı çok fazla olduğundan istese de daha fazla yatıramazdık hastanede. Hastaneden çıktığında karşımda bambaşka bi Oktay vardı. Hiçbi şekilde gülmüyordu ve bakışları çok farklıydı. Sarılmıyodu, öpmüyodu, kardeşim, annecim ya da babacım gibi hiçbi güzel kelime söylemiyodu. Bizden resmen nefret eder gibi bi hali vardı ve nerdeyse her gün sıkıntılıydı. Hastaneden çıktıktan 1 hafta sonra yani benim YGS'ye gireceğim gece diğer olayını da yaptı.

Ertesi gün sınav olduğundan gece 12 civarı yattım ama aşırı huzursuzdum. Biliyodum o gece bişey yapacaktı. Yani açıklayamıyodum ya da annemlere söylemiyodum ama nedense çok emindim. Gece 3 civarında abimin sesiyle uyandım. Şiddetli bi şekilde kusuyodu. Koşarak yanlarına gittim. Kustuğu tek şey suydu. Çünkü hastaneden çıktıktan sonra su takıntısı başladı. Her yarım saatte bir belki daha kısa aralıklarla su içiyordu ve bir bardakla da yetinmiyordu. Her içtiğinde peş peşe 5-6 bardak içiyordu. Babam defalarca uyardı ama bizi hiçbi şekilde dinlemiyordu. O gece de yine kalkıp 5-6 bardak su içmiş peş peşe daha sonrasında da içtiği gibi geri çıkarmış. Kustuktan hemen sonra gidip tekrar 3 bardak su içti ve tekrar kustu. Babam aşırı sinirlendi ve bağırmaya başladı. Sonrasında abim birden babama vurmaya başladı. Annemle ben sakinleştirmeye çalışıyoduk abimi. Babam da bi yandan vuramasın diye kucaklıyodu. Bi şekilde yatağına yatırdık babamı da mutfağa attık. Abim deli gibi konuşuyodu kendi kendine. Aslında kendi kendine değil gördüğü şeyle. Hiçbi şekilde sakinleşecek gibi bi durumu yoktu ve sürekli yataktan kalkmaya yelteniyodu. Babam sakinleştirmek ve konuşmak için tekrar geldi odaya. Tekrar birbirlerine girdiler babam yine sakinleştirdi yatağına yatırdı fakat hiçbi şekilde dur durak bilmiyodu. Babama doktor çağırması için yalvarıyodum. Senin yarın sınavın var şimdi hastaneyle uğraşamayız deyip duruyordu. Ama biliyodum o gece abim sakinleşmicekti ve o şekilde sabahı görme imkanımız yoktu. Babam üçüncü kez odaya abimle konuşmak için geldi. Böyle yaparsa polislerin geleceğini tekrar hastaneye yatıracaklarını hepimizin çok üzüleceğini anlatıyodu. Abim tekrardan ayağa kalktı ve vurmaya başladı. Bu sefer babam sinir krizi geçirdi. Abimi ne yaparsak yapalım elinden alamıyorduk. Deli gibi vuruyodu yüzüne gözüne her yerine. Yere yatırdı. Üstüne çıktı. Her yerine vuruyodu, tokatlıyodu. Kollarından tuttum yalvarıyodum bağırıyodum nolur yapma diye. Annem apartmana çıkıp bağırmaya başladı o sırada. Bitişik komşumuzun ziline basıp onları çağırdı. Onlar gelmeseydi babamın elinden abimi alamayacaktık. Sonra ambulans geldi ve hastaneye kaldırdık abimi. Saat 4 olmuştu sanırım. Ertesi gün sınava gireceğim için beni hastaneye getirmediler. Komşuya gittim ama sabaha kadar gözümü kırpmadım bile. 8'de annemler geldi. Annem sınava girip girmeyeceğimi sordu. Öyle perişandım ki öyle bitiktim ki gözümde hiçbi şeyin değeri yoktu. Ne sınav ne başka bişey. Hayatla ilgili her şeyden vazgeçmiş durumdaydım. Ama daha sonra girmezsem annemlerin bi de benim için üzüleceklerini düşündüm. Zaten gözümün önünde eriyip gidiyolardı bi de benim için üzülmelerini istemiyordum. Onları üzmek hayatta isteyeceğim en son şey gerçekten. Gireceğimi söyledim ve her şeyi bi kenara bırakmayı deneyerek o iğrenç sınava girdim. Elimden gelenin en iyisini yaptım. O halde elimden gelenin en iyisi oydu. Ve annemlerin yüzünü az da olsa güldürebildim. O kadar iğrenç durumuma rağmen 377 puan aldım. İstediğim puan değildi belki ama hem geçen seneye göre çok daha iyiydi hem de o durumuma rağmen böyle bi puan almayı ben bile beklemiyordum.

Abim hastaneye yattıktan 2 gün sonra ordada birisine vurduğu için Bolu'daki psikiyatri hastanesine sevkedildi. Karabükte durduğu sırada hiçbirimiz görüşe gitmedik. Bizden resmen nefret ediyodu. Eve doktorlar geldiği zaman doktora aynı şunu söyledi:" Beni bu aileden kurtarın doktor bey. Ben bu aileden çok çektim." Dünya yıkılsa, altında kalsam bu kadar acı çekmezdim belki de. Bizim her yaptığımızı kötü görüyordu. Bizi farklı görüyordu. Boluya sevkedildiği gün annemle babam da ambulansın peşinden gittiler. Barışmışlar orda. Babamı görünce sarılmış, çok ağlamış. Sizi farklı gördüm, bana domuz gibi gösteriyolar çok korktum yoksa ben size böyle bişey yapmam sizi çok seviyorum falan demiş. Sonra her akşam aramaya başladık. Babamla ben ara ara ziyaretine gidiyoduk. Günden güne iyi oluyodu ama orda onun için yaşamak gerçekten zordu. Çok kötü insanlar vardı ve yaşanılacak bi ortam değildi. Orda da 1 ay yattı ve hastaneden çıkardık. 1 hafta önce.

Bu sırada babaannem son 1 senedir kanser hastası olduğu için çok ağırlaşmıştı. İstanbula onu görmek için gidecektik. Abimi görmeyi istiyodu. Ama abimi hastaneden çıkardıktan bikaç saat sonra ölüm haberi geldi. Her taraftan darbe almak açıklanabilir bişey değil. Hem babaannemin ölüm haberini almıştık hem de abim o gün çok sıkıntılıydı. Öldüğü için üzüntüden kahrolan biz, sırf abimin sıkıntısını giderebilmek için evde bangır bangır müzik açtık. Zoraki gülüyoduk. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Üzülememek bile o kadar kötüydü ki.

Babaannemin ölümünün üstünden 3-4 gün geçti. Her akşam babaannemin evine gidiyoduk kur'an okunuyodu. Babamın 6 kardeşi de ordaydı. Babamın kardeşleri diyorum çünkü onlara ne amca ne de hala demek geliyor içimden. Ben o gün gitmemiştim ortamdan çok rahatsız olduğum için. Abim o gün yine sıkıntılanmış ve amcama vurmuş bikaç kere. Daha sonra baygınlık gibi bişey geçirmiş. Bu sefer çok hafif atlatmış ve hemen sakinleşmiş. Eve geldiklerinde annemin yüzünü görür görmez anladım bişey olduğunu. Olayı anlattı annem. Çok sıkıntılıydı abim ve ilk defa sıkıntılandığında ona olan şeyleri söyledi. Baba intihar etmek geliyo içimden dedi. Onu rahatlatmak için her şeyi yapıyoduk. Babamın kucağına yattı 1-2 saat sonra neyse ki uyudu.

Resmen her an hepimiz tetikteydik. Balkonun kapısı her zaman kilitli duruyodu. Camların kulplarını sökmüştü babam açamasın diye. Bıçakları kullanmadığımız bi fırına sakladık. Her an gözümüz ondaydı ama bi yandan da hissettirmemeye çalışıyoduk. Bi gece iki buçuk civarlarında uyandı. Annemle babam uyuyodu bi tek ben ayaktaydım. Amcama vurduğu günden sonra hava ışımaya başladıktan sonra uyuyabiliyodum ancak. Gece çok huzursuz oluyodum. Ya kalkıp bişey yaparsa diye içim içimi yiyordu. Tuvalete gitti daha sonra mutfağa yöneldi. Hemen yanına gittim sigara içeceğini söyledi. Bi tane içti sonra bi tane daha istedi onu da içti. Bu sırada biraz muhabbet ettik. O kadar iyiydi ki. Abimdi. Abimdi yani gerçek abim. Gözleri normal bakıyodu. Kardeşim diyodu sürekli. Uykun açılmasın gel uyu hadi dedim. Yatığna yattı ama on dakika sonra yanıma geldi. Senin yatağında yatabilr miyim uyuyamadım kardeşim dedi. Burda yatma abicim ben o zaman seni kaldıramam gel ben seni uyuturum yatağında dedim. Onun yatağına gittik. Önce bacaklarına masaj yapmaya başladım. Çok sever ve öyle uyuyakalır normalde. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca masaj yaptım ama bana mısın demiyordu bi türlü uyumuyordu. Bu sırada ara ara muhabbet ediyoduk ve çok tatlıydı. Sonra uyuması için saçlarıyla oynamaya başladım. Bilmiyorum kaç saat oynadım. Sonra da koluyla oynamaya başladım. Saat 6 olmuştu ve ben hala abimi uyutmaya çalışıyodum. Bi yandan uyukluyodum bi yandan hala koluyla oynuyodum. Sonra onun yanında yatmaya karar verdim. Bi yarım saat uyumuşum sanırm. Onun sesiyle uyandım baktım tuvalete gidiyor hemen kalktm ben de. Babam sen git uyu ben ilgilenicem dedi. 2 ya da 3 saat aralıklarla uyudum. Ertesi gün çok iyiydi. Gülüyodu, şarkı söylüyodu, öpüyodu. Artık bütün sıkıntılarının bittiğini söylüyodu. Onu öyle görmek o kadar güzeldi ki. Hiç bitmesin diyodum lütfen hep böyle olsun, hiç bitmesin.

Mutluluğumuz bugüne kadar sürdü. 2 gün işte. 2 gün yüzümüz güldü sadece. Dün gece Aysun'da kaldım ben. Bugün babannemin evinde 7sini yapacaklardı. Ben de oraya geçecektim. Gittiğimde sadece yengemle bi komşu vardı evde. 5 dakika sonra da kapıda araba göründü. Annemle babamın o malum suratı.. Noldu dedim. Annem sen babanla git de abine bişeyler hazırla dedi. Arabaya baktım abim yoktu. Abim nerde diye sordum hastaneye yatırdık dedi annem. Noldu neden dedim. Burdan atladı dedi. Babannemin evi müstakil olduğundan çok yüksek bi yer yok. Merdivenin en tepesinden bahçeye doğru atlamış. Sonra hastaneye götürmeye karar vermişler. Abim kendisini bildiğinden arabaya binince hemen emniyet kemerini takar. Rahatsızlandığı zamanlarda arabadan atlaması gerektiğini söylüyolarmış öyle demişti bikaç kere. Tam hastaneye varmak üzereyken birden emniyet kemerini çözüp atmış arabadan kendini. Babam temkinli gittiğinden hemen durmuş neyse ki pek bişey olmamış. Annemin anlattığına göre birden rahatlamış abim. Oh be anne şimdi bütün sıkıntılarım geçti artık hiçbi şey kalmadı falan demiş. Balkondan atladığı zaman da öyle demişti. O gördüğü ya da duyduğu varlıkların dediği şeyleri yerine getirdikten sonra rahatlıyor. O kadar sıkıyolar ki abimi hayatla resmen bağlantısı kesiliyor sıkıntılandığı zaman. Ve gerçekten yapmamak için çok mücadele ediyor anlıyoruz bunu. Ama en sonunda yenik düşüyor işte. Şu an hastanede yatıyor, ilk günü. 2-3 hafta sonra çıkaracaklar.

Hepimiz yine perişanız. Evde kimse konuşmuyor. Hepimiz ruh gibi dolanıyoruz. Bana her şey aptalca geliyor. Yemek yemek, konuşmak, televizyon izlemek. Hayata dair yapılan normal ne varsa böyle durumlarda iğrenç buluyorum. Yapmak istediğim tek şey acımı yaşamakmış gibi geliyor bana. Ağlamadığım, üzülmediğim zamalar pişmanlık duyuyorum. Hem 2-3 haftalığına da olsa bize ya da kendine zarar veremeyeceği için seviniyorum hem de yanımızda olmadığı ve ailemin bu halde olduğu için kahrolıyorum.

Hiçbir şey istemiyorum ya, hiçbir şey. Ne okul, ne sevgili, ne eğlence. Hiçbir şey. İstediğim tek şey abim. O iyi olsun, isterse hayatımda hiçbi şey olmasın. İyi olması için daha ne kadar dua etmem lazım bilmiyorum. Daha neler yapmamız lazım bilmiyorum. Ve bizi daha neler bekliyor bilmiyorum. Ama inanıyorum. Abim bigün düzelecek. Eskisi gibi olacak. Umudumu hiçbi zaman kaybetmedim. Beni ve ailemi ayakta tutan da bu zaten. Tek istediğim bi an önce olması ve o zamana kadar kendisine ya da bize zarar vermemesi. Hepsi bu.

2 Ocak 2011 Pazar

tek rakamları da hiç sevmem aslında


2011'den istediklerim sadece sağlık ve mutluluk. Fazlası isteyenlerin olsun :) Herkese sağlıklı ve mutlu yıllar ^^




Dipnot: Bloga yazmayalı ve blogu açmayalı o kadar uzun zaman oldu ki nerdeyse kullanmayı unuttuğumu farkettim. Yakında buna bi son vericem. Yani en azından öyle umuyorum.