15 Aralık 2010 Çarşamba

ölümden sonra hayat var gördüm-kaç kere öldüm



Karamsar olduğumu kimse söyleyemez, öyle değilim çünkü. Hayat bazılarına iyisini ya da en iyisini sunuyoken benim polyanna rolünü üstlenmemi kimse bekleyemez-beklenmemeli. Ben gerçekten savaşıyorum -hem içinde fırtınalar kopan kendimle hem başkalarına karşı onlar gibi olmaya çalışan kendimle-

Onlarca, yüzlerce insan olabilmeyi öğrenmem çok da fazla zamanımı almadı. Beş yıl önce Kasım ayında hayat mutluluk saçan ellerini üstümden çektiğinde nerde hangi insan olacağıma karar vermeye başlamıştım bile. Tabi ki fazla zamanımı almadı çünkü hayat kötü ellerini bi daha üstümden çekmediği için emekleme dönemini bi çırpıda atladım ve -ilk başlarda sendelesem de- yürümeyi çabuk öğrendim. Yaşadıklarımın yaşımla ters orantılı olduğunu düşünsem bile yaşım küçük diye yaşadıklarımın da hafif olacağını kim söyledi ki zaten? Olmaz dediğim olaylar başıma gelince, hikaye dediğim şeyleri bizzat yaşayınca at gözlüklerimi de bi güzel çıkardım yerinden.

Hayat mutluluk saçan ellerini dolaylı olarak dokundursa bile güldüm-gülebildiğim kadar elimden geldiği kadar güldüm- Öyle zamanlar oldu ki gülmeyi gerçekten unutmaktan korktum. Bi daha gülemiceğimden korktum. Korku insanın aklına her türlü şeyi getirir ya hani onları düşününce daha da korktum.

Okulda bi öğrencinin yapması gerekenleri yapıyodum. Daha doğrusu benim okulda yapmam gerekeni yapıyodum. Herkes nasılsa ben de öyleydim. 'Görünen ben' öyleydim. Üzgün olmak, ağlamak hiçbir işime yaramıcaktı. Sınıftaki meraklılar -belki gerçekten bikaç ilgilenen- başımda toplanacak ben bi yandan ağlayıp bi yandan neden öyle olduğumu anlattıktan sonra sıradan tesellilerle yavaş yavaş yanımdan ayrılacak ve unutacaklardı ne de olsa. Ben yaşadıklarımı onlara anlatmakla daha da yıpranıcam belki hiçbir zaman anlayamıcakları için daha da üzülecektim.

Hastanelerde beni çok farklı bir 'ben' bekliyodu tabi. Hayatlarını oğullarının iyileşmesine adamış bi anne babanın, diğer çocuklarının gözlerinin önünde eriyip bitmesiyle tutunacak dallarının kalmıcak olması gerçeği gözyaşlarımı içime akıtmayı öğretti haliyle. Abim hastalandığı günden itibaren en yakınlarımızın teker teker çekip gitmesi annem ve babam için çok ağır olduğundan benden medet umdular. Düşene bi tekme daha vuran eski akrabalarım, eski aile dostlarımızsa yaptıkları normal bişeymiş gibi hayatlarına devam etti. Bizim dört duvar arasında yaşadıklarımızı kimse bilmedi. Zaten son beş yılımızın yarısını hastane duvarları arasında geçirdiğimiz için ev kavramımız da kalmadı. Kalbimizi hastanede bırakıp evimize gidiyoduk. Yediğimiz yemekten zevk alamıyoduk. Sofra muhabbetlerimiz bitmişti. Ne konuşasımız ne de başka bişey yapasımız geliyodu. Herkes bi odaya çekilir bazen sessizce otururdu. Annemin ağladığını duyardım genelde. Babam öylece oturup düşünürdü. Derin iç çekişlerini duyardım arada. Ağlayamadığı için ona daha çok üzülürdüm. Sonra birbirimize ne kadar benzediğimizi bi kez daha farkederdim. Gerçi ben ağlayamadığım için değil ağlamamam gerektiği için ağlayamazdım. Banyoda hıçkırık seslerimi duymasınlar diye musluğu açar öyle ağlardım. Kendimi zorla sakinleştirip yüzümün kızarıklığı geçince çıkardım dışarı. Gözlerinin içine bakamazdım. Ağlamaktan korkardım. Güçlü olmak denen şey o kadar zor ki.

Bazen benim içime kapandığımı düşünmesinler ya da psikolojimin bozulacağını düşünmesinler diye hiçbi şeyi takmıyomuş gibi yapardım. Sanki hayat gayet normal devam ediyor gibi. Saçma sapan şeyler anlatırdım sırf iyi olduğumu anlasınlar diye. Ben iyiyim siz beni düşünmeyin diyemedim hiç. Derken sesimin titremesinden, gözlerimin dolmasından ve söylediklerimin yalan olduğunun anlaşılmasından korkuyorum.

Bi abi-kardeş gördüğümde o kadar kıskanıyorum ki. Birbirlerinin kıymetini bilmedikleri için de bi o kadar kızıyorum. Belki de hiçbi zaman abimle öyle olamıcağımız düşüncesi beni deli ediyo.

Küçükken geceleri odamın penceresinden gözüken caminin yeşil ışığından korkar, uyuyamazdım. Abimin nefeslerini dinler uyduğunu anlayınca biraz kızacağından korkarak seslenirdim.
-Abiii
+Efendim ( Seslendiğimde hemen uyanırdı)
-Yanına geliyim mi korkuyorum da
+Gel
Yanındayken o kadar güvende hissederdim ki kendimi.Artık yanındayken her türlü kötü şeyi aklımdan geçirmem çok acı veriyo. Abinden, canından en kötü şeyleri yapmasını beklemek öyle acıtıyo ki içimi.

Hayat geri gelir mi?

Can Yücel'den

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
.
Bir tek yaşanılarak öğrenilirmiş hayat; okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.
.
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım.
.
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.
.
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım.
.
Fakat hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım.
.
"Sana ihtiyacı var, gel!" diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana "git" dediğimde anladım.
.
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp sana sımsıkı sarıldığımda anladım.



İnanıyorum, hayat bi gün onu bize geri verecek.
Geç de olsa, çok geç de olsa olacak.
O'nu her şeyden çok seviyorum.


1 yorum:

  1. Güçlü olmak denen şey o kadar zor ki.

    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım.

    :{

    YanıtlaSil

sen de yaz yaz yaz bi kenara yaz bütün sözlerini