16 Aralık 2010 Perşembe

itiraf ediyorum: çok çekiciyim-adeta bir mıknatıs gibi


Neden mi böyle dedim? Anlattığım olaydan sonra neden böyle dediğimi siz de anlıcaksınız.

Şimdi efendim bu kadar derdimin, üzüntümün, sıkıntımın vs en bok şeylerimin arasında yetmezmiş gibi dolandırıldım. Şimdi bu cümlemden sonra bazılarınız götünüzle güleceksiniz, bazılarınız oha lan nasıl falan diceksiniz biliyorum. Dolandırıldığımı söylediğim herkes bu gibi tepkileri verdi. Şahsen benim ilk tepkim Oha lan nasıl yani oldu daha sonra kendime götümle güldüm o derece.Neyse uzatmayalım olay şu şekilde gelişti.

Şimdi şu malum site "http://www.trendyol.com" bu kadar ünlü olmadan önce takip etmeye başlamıştım. Ne geliyor ne gidiyor efendime söyliyim sevdiğim şeyler var mı falan göz atıyodum. Siteyi de açıkçası çok beğenmiştim. Vay be markalar çok iyi ürünleri de güzel fiyarları da cillop gibi ben buna bi üye oluym da takılıyım muhabbeti yapmıştım. ( ağzıma sıçıyım ) Neyse efendim, ben sürekli online alışveriş yapan bi kişi olarak -malumunuz küçük şehirlerde her 3 kişiden 3ünün ayağında ve üstünde aynı şeyler olduğundan ve her istediğiniz ürünü bulamadığınızdan- bu tür sitelere fazla takılıyodum. Fazla da alışveriş yaptım. Aldığım ayakkabılar işte oyuncaklar sonracıma kıyafetler falan sorunsuz ve eksiksiz şekilde elime ulaştı. Kredi kartı sorunundan korkuyodum malum herkesin dediği gibi. İşte sen oraya kredi kartı numaranı şifreni giriyosun onlar görüyolar ya daha fazla alışveriş yaparlarsa olayı. Baktım bunda da sıkıntı yok hiç bi sorun çıkmıyor ben tabi tam gaz devam. Ne istersem kredi kartından cırt geçiriyorum.
Bi gün arkadaşıma gittim onun abisi de bu siteye takılıyomuş meğer. Nasıl işte hiç ürün aldın mı diye sordu ben de yok daha almadım ama bu aralar güzel ayakkabılar gelirse almayı düşünüyorum ama onun için sabah uyanmak gerek hemen bitiyor ürünler çok alan oluyor dedim. Ertesi gün Sabah 10,30da bi telefon. Önce uyku sersemliği açmıyım dedim baktım ısrarlı açtım. Arkadaşımın abisi "Kübra uyan siteye converseler gelmiş sen çok seversin hemen bak" falan dedi. Bana haber vermek için nasıl bi telaş yapmış ürünler bitmesin diye sesini duymalısınız. Tamam falan dedim geçiştirdim. Aklımda uyumak uyandıktan sonra bakmak vardı ama şeytan dedi ki şimdi ürünler biter dımdızlak hiçbi şey alamadan ortada kalırsın sonra ah kafam vah kafam ben ne halt ettim diye günlerce dövünürsün, sen en iyisi üşenme aç bak şu siteye. Şeytana uydum bi güzel açtım siteyi baktım çok güzel converseler var. Fiyatları 50-55 arası değişiyor. Oha dedim bi converse fiyatına iki converse alabiliyorum, bunu değerlendirmeliyim. İçimdeki alışveriş canavarı ortaya çıktı ve kredi kartımı hemen çıkardım. En güzelinden 2 tane converse seçtim ve hiç acımadan kredi kartımdan geçirdim. Sitede ürünlerin 3 gün sonra kargoya verileceği o 3 günden sonra da 2 hafta içinde gelebileceği yazıyodu. Yani o zamanlar kurban bayramının son gününe falan denk geliyor hatırladığım kadarıyla. İyi dedim o kadar ucuza aldım beklerim madem. Neyse efendim biz o 2 haftalık süreç içine girdik ama ne gelen var ne giden. Siteye 2 günde bir bakıyorum kargolanması bekleniyor yazıyor. Neyse artık kargonun son günü oldu ve o gün benim elime geçmesi lazım. Akşam dersane çıkışı eve geldim baktım hala kargo yok. Dedim bunda bi bokluk var hemen açtım maillerimi. Baktım siteden mail gelmiş. Mailde şöyle yazıyor: " Değerli üyemiz, stok hatasından dolayı bi aksaklık oluştu ve ürünlerinizi gönderemiyoruz. Paranız 10 iş günü içinde geri iade edilecek ve yaptığımız hatadan dolayı size 25 liralık hediye çeki veriyoruz. Anlayışınız için teşekkür ediyoruz. Trendyol." İlk okudum aşırı sinirlendim. Sen git en güzel converseleri al bilmem kaç hafta bekle, heveslen sonra gelmesin. Neyse dedim en azından param iade edilecek ve bedavadan çek vermişler. Ben bu hediye çekimi kullandım ve bi tane gömlek aldım bilmem kaç hafta sonra. Hediye çekini kullanırken bi aksaklık oluştu ben de sinirlendim ve mail attım. İşte siz kimi kandırıyosunuz ben hediye çekimi kullanamıyorum falan filan. Baya sinirlendim saydırdım. İki dakika sonra telefonum çaldı baktım 212'li bi numara. Hemen anladım siteden aradıklarını. Gayet sinirlenmiş bi şekilde EFENDİM dedim. Hanımefendi ben Trendyoldan arıyoruz şöyle bi şikayet yapmışsınız bunun nedeni şu falan nasıl tatlı dilli konuşuyor. Özür diledi durumu açıkladı ben de hediye çekimi kullandım gömlek de elime ulaştı gayet güzel. Neyse aradan yaklaşık bir ay geçti tabi ama ben ne de olsa parayı geri iade edecekler diye hiç ilgilenmiyorum kartıma falan bakmyorum. Aptal ben herkese çok güvenirim ya sanki Trendyolun sahibi babamın oğlu öyle bi güven var siteye karşı. Bi de aradılar ilgilendiler falan ya dedim bu sitenin gideri var arkadaş. 4 gün önce cumartesi günü Aysun'la eve geldik baktım masamın üstünde kredi kartının ekstresi duruyor. Önce babam bakmış oraya koymuş sonra da ben bakıyım dedim. Yaklaşık 100 liralık harcamalarımın hepsi ödenmiş gözüküyor. İçimden ay canım babacım falan derken ne göriyim! Orda kocaman bir 111 liralık borç duruyor! Üstelik taksidinin biri de babam tarafından ödenmiş. Geriye kalmış 90 küsür borç. Ellerim titremeye başladı tabi. Aysun aldı elimden ektreyi onu görür görmez oha kübra ödenmemiş bu falan demeye başladı. Direk girdim siteye mail attım. Hemen geri mail geldi ama belli otomatik bi mail. İşte hemen gereken yerlere bilgilendirilme yapılacaktır falan filan. Biraz daha bekliyim dedim 2 gün sonra tekrardan mail attım. Yine farklı bi şekilde otomatik maille geri döndüler.

İkinci mail attığım gece Can'la msnde konuşurken durumu ona anlattım. Tabi haliyle baya bi dalga geçtikten sonra http://www.sikayetvar.com/ sitesini gönderdi bana. Trendyolun başlığı altında 700 küsür şikayet var. Şikayetlere bakıyım dedim ulan herkes mi aynı dertten muzdarip olur. Kargom gelmedi paramı iade etmediler, efendim arıyorum açmıyolar sürekli hatta bekletiyolar, yasal yollara başvurucam falan bi yığın laf. Hepsine aynı şekilde otomatik maille geri dönülmüş. Ben tabi bunu gördükten sonra direk umudu kestim. Dedim öyle ya da böyle ödiceksin Kübra bu parayı. Sonra Can arkadışının başına da bi ara böyle bi olay geldiğini 350 liralık falan dolandırıldığını daha sonra ödeme yaptığı bankaya söylediğinde ona yardımcı olduklarını paranın 200 lirasına yakınını kurtardıklarını falan söyledi. Sen de git bi Akbankla konuş belki sana da yardımcı olurlar dedi. Mantıklı geldi ertesi gün düştüm banka yollarına. Adama dolandırıldım kelimesini kullanınca sağ dudağı hafif yukarı doğru çekti. Gül abicim gül rahat ol bozma keyfini ben de kendime gülüyorum zaten dicektim de iyi toparladı yine. Çekimi taksitli yaptığınız iyi olmuş geri kalan taksitler belki durdurulabilir ama biz bişey yapmıyoruz siz alttaki bankanın telefonunudan müşteri hizmetlerini arayın onlar size yardımcı olur dedi. Hemen indim aşağı aradım müşteri hizmetlerini. Kadına olayı zar zor anlattım çünkü telefonda birbirimizi anlatmakta bi hayli güçlük çekiyoduk. Kadın şöyle dedi " Hanfendi tamam dolandırılmış olabilirsiniz ama biz bundan nasıl emin olacaz ki ? Sakın yanlış anlamayın ama siz belki 110 liralık alışveriş yapmışsınızdır daha sonra parasını ödemek istememişsinizdir dolandırıldım diyosunuzdur." dedi. Ben de hak verdim açıkçası nasıl güvenebilirler ki sonuçta. Dedim geri kalan taksitleri durdurma ihtimalimiz yok mu ? Malesef bizim öyle bi yetikimiz yok dedi sevgili baağyan. Ama isterseniz kredi kartınızı kapatabiliriz dedi. Ben de nasıl yani eğer kapatırsam parayı ödemicek miyim diye sordum hayır dedi. Alla alla nasıl yani kapatırsam parayı ödemicek miyim diye sordum tekrardan o da tekrardan hayır dedi. Kapatmamı ister misiniz dedi ben de şimdilik dursun teşekkür ederim dedim ve kapattım telefonu. Şimdi orda şaşırmamın nedeni şu: Adam gider bilmem kaç milyarlık alışveriş yapar daha sonra ödemek istemez katını kapatır yatar aşşaa. Olur mu öyle şey yahu.

Yarın tekrardan bankanın yolunu tutup bu olayı bi araştırmam lazım. Neyse ki öyle büyük meblağlık bi alışveriş yapmadım da bununla yırttım. Benim gibi olup fazla paralar ödemek zorunda olanların yerinde olmak istemezdim şahsen. Benim gibi günde 10 kişiye yapsalar 1 milyar cillop gibi para. Vay anasını be insanlar nasıl zengin oluyor görüyor musunuz. Benim gibi salaklar yüzünden kıhkıh.

Başlığıma da bu nedenle mıknatıs gibiyim dedim. Nerde kötü olay var çok pis çekerim abi. Çok pis.

15 Aralık 2010 Çarşamba

ölümden sonra hayat var gördüm-kaç kere öldüm



Karamsar olduğumu kimse söyleyemez, öyle değilim çünkü. Hayat bazılarına iyisini ya da en iyisini sunuyoken benim polyanna rolünü üstlenmemi kimse bekleyemez-beklenmemeli. Ben gerçekten savaşıyorum -hem içinde fırtınalar kopan kendimle hem başkalarına karşı onlar gibi olmaya çalışan kendimle-

Onlarca, yüzlerce insan olabilmeyi öğrenmem çok da fazla zamanımı almadı. Beş yıl önce Kasım ayında hayat mutluluk saçan ellerini üstümden çektiğinde nerde hangi insan olacağıma karar vermeye başlamıştım bile. Tabi ki fazla zamanımı almadı çünkü hayat kötü ellerini bi daha üstümden çekmediği için emekleme dönemini bi çırpıda atladım ve -ilk başlarda sendelesem de- yürümeyi çabuk öğrendim. Yaşadıklarımın yaşımla ters orantılı olduğunu düşünsem bile yaşım küçük diye yaşadıklarımın da hafif olacağını kim söyledi ki zaten? Olmaz dediğim olaylar başıma gelince, hikaye dediğim şeyleri bizzat yaşayınca at gözlüklerimi de bi güzel çıkardım yerinden.

Hayat mutluluk saçan ellerini dolaylı olarak dokundursa bile güldüm-gülebildiğim kadar elimden geldiği kadar güldüm- Öyle zamanlar oldu ki gülmeyi gerçekten unutmaktan korktum. Bi daha gülemiceğimden korktum. Korku insanın aklına her türlü şeyi getirir ya hani onları düşününce daha da korktum.

Okulda bi öğrencinin yapması gerekenleri yapıyodum. Daha doğrusu benim okulda yapmam gerekeni yapıyodum. Herkes nasılsa ben de öyleydim. 'Görünen ben' öyleydim. Üzgün olmak, ağlamak hiçbir işime yaramıcaktı. Sınıftaki meraklılar -belki gerçekten bikaç ilgilenen- başımda toplanacak ben bi yandan ağlayıp bi yandan neden öyle olduğumu anlattıktan sonra sıradan tesellilerle yavaş yavaş yanımdan ayrılacak ve unutacaklardı ne de olsa. Ben yaşadıklarımı onlara anlatmakla daha da yıpranıcam belki hiçbir zaman anlayamıcakları için daha da üzülecektim.

Hastanelerde beni çok farklı bir 'ben' bekliyodu tabi. Hayatlarını oğullarının iyileşmesine adamış bi anne babanın, diğer çocuklarının gözlerinin önünde eriyip bitmesiyle tutunacak dallarının kalmıcak olması gerçeği gözyaşlarımı içime akıtmayı öğretti haliyle. Abim hastalandığı günden itibaren en yakınlarımızın teker teker çekip gitmesi annem ve babam için çok ağır olduğundan benden medet umdular. Düşene bi tekme daha vuran eski akrabalarım, eski aile dostlarımızsa yaptıkları normal bişeymiş gibi hayatlarına devam etti. Bizim dört duvar arasında yaşadıklarımızı kimse bilmedi. Zaten son beş yılımızın yarısını hastane duvarları arasında geçirdiğimiz için ev kavramımız da kalmadı. Kalbimizi hastanede bırakıp evimize gidiyoduk. Yediğimiz yemekten zevk alamıyoduk. Sofra muhabbetlerimiz bitmişti. Ne konuşasımız ne de başka bişey yapasımız geliyodu. Herkes bi odaya çekilir bazen sessizce otururdu. Annemin ağladığını duyardım genelde. Babam öylece oturup düşünürdü. Derin iç çekişlerini duyardım arada. Ağlayamadığı için ona daha çok üzülürdüm. Sonra birbirimize ne kadar benzediğimizi bi kez daha farkederdim. Gerçi ben ağlayamadığım için değil ağlamamam gerektiği için ağlayamazdım. Banyoda hıçkırık seslerimi duymasınlar diye musluğu açar öyle ağlardım. Kendimi zorla sakinleştirip yüzümün kızarıklığı geçince çıkardım dışarı. Gözlerinin içine bakamazdım. Ağlamaktan korkardım. Güçlü olmak denen şey o kadar zor ki.

Bazen benim içime kapandığımı düşünmesinler ya da psikolojimin bozulacağını düşünmesinler diye hiçbi şeyi takmıyomuş gibi yapardım. Sanki hayat gayet normal devam ediyor gibi. Saçma sapan şeyler anlatırdım sırf iyi olduğumu anlasınlar diye. Ben iyiyim siz beni düşünmeyin diyemedim hiç. Derken sesimin titremesinden, gözlerimin dolmasından ve söylediklerimin yalan olduğunun anlaşılmasından korkuyorum.

Bi abi-kardeş gördüğümde o kadar kıskanıyorum ki. Birbirlerinin kıymetini bilmedikleri için de bi o kadar kızıyorum. Belki de hiçbi zaman abimle öyle olamıcağımız düşüncesi beni deli ediyo.

Küçükken geceleri odamın penceresinden gözüken caminin yeşil ışığından korkar, uyuyamazdım. Abimin nefeslerini dinler uyduğunu anlayınca biraz kızacağından korkarak seslenirdim.
-Abiii
+Efendim ( Seslendiğimde hemen uyanırdı)
-Yanına geliyim mi korkuyorum da
+Gel
Yanındayken o kadar güvende hissederdim ki kendimi.Artık yanındayken her türlü kötü şeyi aklımdan geçirmem çok acı veriyo. Abinden, canından en kötü şeyleri yapmasını beklemek öyle acıtıyo ki içimi.

Hayat geri gelir mi?

Can Yücel'den

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
.
Bir tek yaşanılarak öğrenilirmiş hayat; okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.
.
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım.
.
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.
.
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım.
.
Fakat hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım.
.
"Sana ihtiyacı var, gel!" diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana "git" dediğimde anladım.
.
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp sana sımsıkı sarıldığımda anladım.



İnanıyorum, hayat bi gün onu bize geri verecek.
Geç de olsa, çok geç de olsa olacak.
O'nu her şeyden çok seviyorum.


4 Aralık 2010 Cumartesi

garip

yani şimdi o kırmızı koltuklu bekleme odasında ekranda abimin gülen yüzünü her gördüğümde yeterince sevinemememi herkesin anlamasını beklemiyorum. yanımda bi umutla bekleyen onca gözü yaşlı insan varken üstüme bencillik örtüsünü örtemem. bunu anlayabilmek için aynı dili konuşmak yetmiyor. acının her ne çeşidi olursa olsun bi kere onu tattıysan eğer bi daha asla unutamıyosun.

arkamda devirdiğim her sene acımı devirmeme yetmedi ve o kadar büyüdü ki herkes için üzülebilecek kadar yer var içimde. hiçbir zaman sırf kendi adıma bir şey istemedim. garip.

- umarım diğerlerinin de yüzü bi an önce güler. aklımdan çıkarmayı başaramıyorum.

3 Aralık 2010 Cuma

O tekrardan benimle


Abim kendine geldi. Makineden çıkardılar, artık kendi solunum yapıyor. Babam yanına girip konuştu. O şimdilik konuşamıyor ama elleriyle anlatabiliyor. Kameradan gördük birbirimizi, el salladı, öpücük gönderdi. Bu bile o kadar mucizevi bişey ki bizim için. Doktorlar nerdeyse hiç ihtimal vermiyolardı. Çok ümitsiz konuşmuşlardı. Onlar bile şaşkın. Şimdilik çok iyi umarım bundan sonra da öyle olur. Bunu atlattık ama önümüzde bizi bekleyen daha bi yığın olay var. Savcılıkla, polisle, abimin iyileşmesiyle uğraşıcaz. İnşallah hepsi engelsiz hallolur. Abim kendine geldi ya, buna da şükür.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Ölmesin bile diyemiyorum

Geçen hafta çarşamba günü oldu olay. Öğlen 12-1 civarları uyandım. Yatağımda uzanmış televizyon izliyodum ve henüz ayılamamıştım. Abimin balkondan ilk atlamasından sonra balkon ona yasaklanmıştı. Mutfağa girdiğinde de mutlaka birimiz yanında gidiyorduk, yalnız bırakmıyorduk onu. Bikaç kere balkondan bakmak istemişti. Sanırım nasıl atladım falan diye düşündü bakarken. O gün de televizyon izlerken balkon kapısının sesini duydum. Hemen kalktım yatağımdan balkona koştum. Baktım abim balkona çıkmış aşağı doğru bakıyor. "Napıyosun abi balkon pis çıplak ayakla basmışsın hep hemen gir içeri" dedim. Bahaneydi aslında bu saydıklarım belki o da biliyodu. Tuttum kolundan içeri aldım sonra da o görmeden kapıyı kilitleyip kapının anahtarlarını odamdaki çekmeceye sakladım. Evde sigara sadece mutfakta içildiğinden sigara içme süresi içinde o kapı genelde açılırdı. Abim dakika başı mutfağa girmeye başladı. Zaten çok sıkıntılıydı anlamıştım. Balkona çıkmaya çalıştığı da bariz belliydi. Sürekli bi bahaneyle mutfağa gidip kimse yokken kapıyı zorluyodu. Sigara içerken elini gördüm. Kapıyı zorlamaktan kızarmış kan toplamıştı avucunun içi. Bişeylerin ters gittiğinin farkındaydım ama babam durumu anlamamıştı. Ona söyleyip durumu daha da karıştırmak istemiyodum. O yüzden her an abimin takibindeydim. Bikaç saat hiç bıkmadan o kapıyı zorladı. Her defasında su içicem, sigara içicem bahanesiyle mutfaktaydı, tabi ben de yanında. Yanına gittiğimde onu takip ediyo havası vermiyodum tabi. Ben de hep bi bahaneyle ordaydım. Yalandan "su içiyodum, napıyosun canım sıkıldı" diye yanına oturuyodum ama onun beni düşünecek bana cevap verecek hali yoktu. Yine de o kadar uyanıktı ki su içicem bahanesiyle mutfağa gidip önce kapının yanındaki camı açıyo daha sonra da benim geleceğimi anlayıp hemen su içiyo gibi yapıyodu. Aslında o kadar saftır ki abim bu gibi olaylarda hastalığından dolayı çok farklı düşünüyor ya da gördüğü şeyler düşündürüyor.Kapıyı zorlama çalışmaları hiç usanmadan devam edince boşuna açmaya çalışma o kapıyı kilitli dedim. Hee kilitli mi tamam gibisine bişeyler geveledi. Bu sefer sıra kapının yanındaki pencereye geldi. Mutfağa her girdiğinde açıyo ben de o mutfaktan çıkar çıkmaz kapatıyodum. Akşam oldu ve nihayet annem geldi. Sigara içeceğini kapının anahtarının nerde olduğunu sordu. Ben de abimin sabahtan beri balkona çıkmaya çalıştığını kapıyı değil de camı açmasını söyledim. O da anladı durumu ve abimi kollamaya başladı. Odamda oturuyodum ama abimin anneme dediklerini duyabiliyodum. " Anne kapıyı açsana azcık hava gelsin" O kapıyı açtırmak için bu cümleyi kaç kere tekrarladı hatırlamıyorum. Annem de anahtarın nerde olduğunu bilmediğini söyledi. Saatler geçiyor ve abim bi türlü pes etmiyodu. Babam olayı hala anlamamıştı. Sıkıntılı olduğunun farkındaydı ama balkona çıkmaya çalıştığını bilmiyodu. Akşam 9-10 civarları abim hala bi bahaneyle mutfağa gidiyodu. Hepimiz salondaydık. Ya ben ya da annem arkasından hemen gidiyoduk. Annemin gittiği bi sıra babama durumu anlattım. Bu kez babam baya tedirgin oldu. Abim sürekli bi bahaneyle mutfağa gidince o da olayı iyice anladı ve sinirlendi. " Bi daha girmiceksin mutfağa yasaklıyorum" diye kükredi. Canım abim de korkusundan geldi oturdu yanımıza. Ama o kadar sıkıntılıydı ki kendisini mutfağa girmemek için zor tutuyodu anlayabiliyordum. Gördüğü şeylerden ya da duyduğu seslerden dolayı da bi hayli korkuyodu belliydi. Korkan bi insan nasıl hızlı hızlı nefes alır aynı öyle nefes alışları vardı. Hem çok üzülüyodum hem de balkona çıkmaya çalıştığı için elimde olmadan kızıyodum. Sabahtan beri peşinde dolanmaktan da bi hayli yorulmuştum bu da beni iyice sinirli yapmıştı. Abim mutfakta sigara içerken anneme "bu bugün bişey yapacak ben sana söyliyim" dedim. Aslında amacım abimin duyup aklını başına toplamasıydı. Gerçi aklı başında değildi ama belki bi faydası olur diye öyle demiştim. Ama gerçekten aynı zamanda o gece bişeyler olcağını hissedebiliyodum. Derken saat 1i gösterdi. Babam abimle uyuduğundan annem salonda yatmayı tercih etti. Abimi yatağına yatak odasına yatırdık, annem de işe gideceğinden bi an önce kapısını çekti uyudu. Uyumadan önce de abimi kollamamı yalnız bırakmamamı söyledi. Babam abimin odasında bilgisayarda oyun oynuyodu, ben de kendi odamda bilgisayar başındaydım. Aynı zamanda televizyon da açıktı. Abim geldi yanıma oturdu. Napıyosun kardeşim dedi ve o gün ilk defa kendisi gibi bakarak gözlerime bakıp güldü. Ben de oturuyorum abicim iyi misin dedim. Evet dedi sadece. Sonra çekirdek yicem ben dedi. Yine bi bahane dedim içimden, iyi falan değil işte. Sen otur ben getiririm çekirdeğini dedim. Gittim koydum çekirdeğini önüne bi çırpıda hepsini yedi. Sonra ben şunları mutfağa bırakıyım dedi. Sen otur ben bırakırım diyecek oldum ama bişey beni engelledi. Onu takip ettiğimi anlamasından korktum biraz da. O gitsin arkasından da ben giderim bi bahaneyle diye düşündüm. Gitti mutfağa arkasından 5 saniye sonra ben ayaklandım. Mutfaktan sandalyenin gürültüsü geldi. Saniyede anlayıp mutfağa koştum. Camın önünde üst üste geçirilmiş sandalyeler duruyodu. Oraya basıp balkona çıktı diye düşündüm. Düşündüğüm de doğruydu. Babam annem ve ben ses gelince aynı anda mutfağa koştuk. Ama yetişemedik.. O kadar paniklemiştik ki mutfakta sadece dönüp duruyoduk anahtarı arıyodum sanki nereye koyduğumu bilmiyomuş gibi.. Sonra babama bağırdım camdan atla diye. Camdan çıktı aşağı baktı ve orda dedi. Annemle ben bağırarak ağlamaya başladık. Babam durdurdu bizi " SAKIN! SAKIN BAĞIRMICAKSINIZ. SESİNİZİ DUYMICAM" dedi. Bunu demesinin nedeni de komşuların duymasını istememesiydi. Daha önceki düştüğünde Bakırköye tekrar göndermesinler diye çok uğraşmıştık, başarmıştık da. Polis işin içine girmesin diye sesimizi çıkarmamızı istemiyodu. Hastaneye de kendisi getircekti belli ki. İçimizdeki acıyla bi yandan çığlıklarımızı bastırmaya çalışarak koştuk dışarıya. Bu sefer daha yüksek yerden atlamıştı. İlk atladığında iyi ki oraya atlamamış oraya atlasaydı ölürdü diye yorumlar yapmıştık. Bunu bildiğimizden çıplak ayaklarla koştuk aşağıya. Yanına geldiğimde yattığı yer göl gibi kandı. Ne ağlayabiliyodum doyasıya ne de bişey yapabiliyodum. Abim iyi misin neren kanıyo dedim. Cevap vermedi. Kafası kanıyo diye çok korkuyodum. Neyse ki bütün kan kolundan akıyodu. Zemine değil de demire düşmüş. Demir resmen aşağı doğru eğilmişti. Bi kancası da abimin koluna geçmişti. Babam ambulans çağırmıcaksın dedi. Arabayı yanaştırdı. Annemle ben yalvarıyoduk babama. Bişey olur arabada nolur çağırıyım baba diyodum. İzin vermedi. Arabayı yanaştırdı abimin koltuk altlarından tutup çekmeye başladı. Çok fazla bağırdı abim. Bırak diye bağırdım en son. Bırak dedim ambulans çağırıcam. Koşarak eve çıktım telefonumu aldım ve ambulans çağırdım. Çağıramadım da doğru dürüst ağladığım için adresi anlayamıyolardı. Annemin bağırmalarından 2. kattaki komşu çıktı. Aşağı indi annemi sakinleştiriyodu. O sırada annemle abim konuşmaya başladı. Niye yaptın oğlum bunu bize dedi annem. "Annecim çok üstüme geldiler sabahtan beri atla diyolar. Bütün arkadaşların burda yanımızda, ahirette seni bekliyolar seni çok güzel bi hayat bekliyo dediler. Çok uğraştım annecim. Dayanamadım. Ben artık ölmek istiyorum. Yaşamak istemiyorum anne." dedi. Hem dediklerinden dolayı ağlıyodum hem bulunduğu durumdan ağlıyodum. Annem öyle deme oğlum bak bişey olmadı dedi. Abim " Bu kez öldüm anne. Bu kez öldüm ben." dedi. Anneme sarıldım. toparlamaya çalışıyodum onu. Herkesin tutuncağı tek dayanağı bendim. Annemi komşuya emanet ettikten sonra ambulansın geleceği yere koştum. Yolda deli gibi ağlıyodum. Benim yüzümden oldu diyodum. Benim yüzümden! Eğer ben onu göndermeyip kendim gitseydim mutfağa böyle olmıcaktı hiçbi şey. 10 dk sonra ambulans geldi ve hastaneye getirdik. Babamı yalnız bırakmak istemedim. Perişandı. Tam anlamıyla perişan. Annem ambulansla gitti. Arabayı sürerken. " Başaramadık kübra. Biz kaybettik" dedi bana."Nerde hata yaptık biz acaba. Nasıl yaptı bunu bize" dedi. Bi yandan ağlıyodum bi yandan ona açıklama yapıyodum. " Onun elinde değil baba sen de biliyosun o böyle olmasını istemiyo ki" dedim. Hastaneye geldiğinde gayet iyiydi abim. Sol bacağının uyluk kemiği midir nedir dizinin üstündeki kemik kırık ve kolunda yarılma var. O kadar yüksekten düşmesine rağmen ne iç organlarında bişeyi vardı ne de beyninde Allaha şükür. Bacağı alçıya alındı kolu sarıldı sonra servise aldılar. Bacağından ameliyat olcak platin takılcak dediler. Odada bana " arkadaşlarına söyleme kübra tamam mı" dedi. O kadar zordu ki yanında ağlayamamak. Annemlerin yanında ağlayamamak.. Hiçbişey olmamıştı ta ki doktorların ihmalsizliğine kadar. Ertesi gün öğleden sonra uykuya daldı daha doğrusu biz öyle sandık. Hiç hareket etmiyodu cevap ve tepki vermiyodu. Sadece inliyodu. Hemşireleri çağırdık ilaçlardan olabilir dediler. Doktor 3 saat sonra geldi. Geldiğinde de bilinci kapalı bunun hemen yoğun bakıma alıyoruz dedi. Bu anlattıklarım bi hastanede geçmedi tabi. 4 kez 2 hastane arasında paslayıp durdular abimi. Acil yoğun bakıma alındı. Doktora sorduğumuzda da şöyle dedi: Uyluk kemiği kırılması en tehlikeli kırılmadır. Genelde bu kırılmayla insanlar anında ölür. Kemiğin içindeki ilik kemik kırıldığından dolayı akciğere gidiyor ve orda tıkanma yapıyor. Haliyle abim kendisi nefes alamıyor ve makineye bağlanıyor. Hala makine yardımıyla nefes alıyor. Son 2 gündür hareket etmeye başladı. Sese ve acıya tepki veriyomuş hemşirelerin demesi öyle. Babam ve teyzem girdi bi kere yanına. İkisine de ben geldim deyince tepki vermiş. Boğazından hırıltı çıkarmış. Oksijen olduğu için ancak öyle tepki verebiliyo dedi hemşire. Son 2 gündür de kollarını ve vücudunu kımıldatmaya başladı. İyi yönde bi ilerleme dedi doktor ama hala kendisi nefes alamıyor. Bekliyoruz. Bir hafta oldu.. Dua etmekten başka yapabilceğimiz hiçbir şey yok maalesef. Allah onu benden ayırmasın. Ya da bilmiyorum gerçekten böyle düşünerek bencillik mi yapıyorum. Eğer hayatta olursa daha çok acı çeker diye de korkuyorum. Eğer acı çekecekse.. Böyle deyince de kendime çok kızıyorum. O olmadan yapamam. Onun için en hayırlısı neyse o olsun demekten başka bişey diyemiyorum..